Anne sütünün sayısız faydaları olduğu yüzyıllardır bilinmektedir. Anne sütü, bebeklerin besin gereksinimlerinin tümünü başka hiçbir ek besine gerek olmaksızın altı ay boyunca sağlayabilmektedir. Ayrıca emzirmenin anne ile bebek arasında ruhsal bir bağlantı kurulmasını sağladığı, bebeğin ruhsal ve fiziksel gelişiminde çok önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Örneğin, FTR branşı için önemli klinik sorunlardan biri olan “gelişimsel koordinasyon bozukluğu”nun bir nedeni olarak da bebeklik döneminde kişinin anneyle kuramadığı bu bağlantıyı da saymak olasıdır.
Çocukların anne sütü ile beslenmelerinin daha fazla teşvik edilmesi için 1-7 Ekim tarihleri, Dünya’da 100’ün üzerinde ülkede “Emzirme Haftası” olarak kutlanmaktadır. Bu doğrultuda, her yıl olduğu gibi, bu sene de ülkemizde 81 ilde halk eğitimine yönelik çeşitli toplantılar, paneller düzenlenecek, toplu taşım araçlarında posterler sergilenecek, kitle iletişim araçlarında eğitici konuşmalar ve programlar yapılacaktır.
Ancak “her şeyin fazlası zararlıdır” deyişi, burada da geçerli olabilir! Anne sütünün, bebeğe özellikle ilk altı ayda çok yararlı olduğu açıkken, bu sürenin çok uzamasının anne üzerinde olumsuz etkileri olabileceği bilinmelidir.
“Osteoporosis International” dergisinde yayınlanmış bir çalışmamızın sonuçları bu konuya dikkat çekmektedir. Kocaeli üniversitesi Tıp Fakültesi FTR AD ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sağlık Merkezi’nin ortaklaşa yürüttüğü bu çalışmada, 40 yaşın üzerindeki 1486 postmenapozal kadın menapoz yaşı, vücut ağırlığı, vücut kitle indeksi, egzersiz yapma düzeyi, sigara tüketimi gibi tüm gelişmiş ülkelerde kabul gören osteoporoz risk faktörleri dışında, toplam emzirme süreleri açısından da irdelenmiş ve lomber bölge ve femur kemik mineral dansiteleri (KMD) kaydedilmiştir. Bu çalışmanın sonuçları, toplam emzirme süresi ve KMD arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olduğunu, emzirme süresi uzun olan kadınlarda KMD’nin daha düşük bulunduğunu göstermiş ve yapılan regresyon analizinde yaş, vücut ağırlığı, menapoz yaşı yanında toplam emzirme süresinin de osteoporoz açısından önemli bir risk faktörü olduğunu ortaya koymuştur.
Yukarıda bir örneğini vererek gösterdiğim gibi, ülkemizde osteoporoz risk faktörleri, gelişmiş ülkelerden farklılıklar gösterebilmektedir. Bir toplumun sağlık sorunlarını çözebilmek için öncelikle o toplumun yapısının iyi irdelenmesi gerekir. Yoksa sadece bildik bazı dış merkezli çalışmaların sonuçları ile, halkımıza yanlış tedaviler bile uyguluyor olabiliriz. Hemen bunun bir örneği olarak, D vitamini seviyesi saptanmadan, sadece kemik mineral dansitesi düşüklüğü kriter alınarak alabildiğine antirezorptif ilaç kullanımının büyük bir yanlışlık ve savurganlık olarak karşımıza çıktığını söyleyebiliriz.
Buradan, ülkemizin sağlık politikalarını yürüten yetkililere de seslenmek isterim. IMF ile yapılan 19. “stand by” sözleşmesi doğrultusunda sağlık harcamalarında tasarrufa gitmeye çalışılırken, ironik olarak koruyucu hekimlik çalışmaları tamamen sekteye uğratılmaktadır. Halbuki tasarrufun sağlanabilmesi için hastalığın tedavisinden çok onun önlenmesi üzerinde yoğunlaşılmalıdır. Yeni kurulmaya çalışılan sağlık sistemiyle, tedavi için yapılan harcamaların azalması bir yana bunların her geçen gün artacağını görmek zor değildir. Tasarruf yapılmak isteniyorsa, tedavi giderlerinin artacağı ve yükselen masrafların halkın cebinden alınacağı bir sistem yerine, ülkemize büyük yararlar sağlamış sağlık ocakları ve koruyucu hekimlik uygulamalarının iyileştirilmesi ve geliştirilmesi üzerinde durulmalıdır. Akılcı ilaç kullanımı sağlanmalı, eğer yapılması zorunluysa ilaçlar gelişigüzel bir şekilde değil bilimsel verilere dayanarak geri ödeme kapsamından çıkarılmalı, ülke ekonomisine büyük yükler getiren ve üstüne üstlük yanlış şekillerde kullanılan ilaç savurganlığının önüne geçilmelidir. Öte yandan burada konu dışında tutulacak olan yabancı ilaç sanayinin ülkemizdeki egemenliği de en önemli sorunların başında gelmektedir.
Bebeğin anne sütü ile beslenmesinin büyük faydaları olduğu kesindir. Emzirme sürelerinin artırılması için toplumsal çalışmalara gereksinim olduğuna da şüphe yoktur. Ancak, kadının fertil döneminde çok sayıda ve neredeyse ara vermeden doğum yapması ve bunlarla ilişkili olarak toplam emzirme süresinin çok uzun olması, onu yaşantısının ileri döneminde osteoporoz ve osteoporotik fraktürlere maruz bırakabilecektir. Emzirme ile ilgili yapılan halk eğitimlerinde bu konunun ilgili hekimlerce dikkate alınması yararlı olacaktır.