Herkesin ailesinde, çevresinde, arkadaşlarında veya kendinde kanserle yüzleşme olmuştur herhalde. Ama hiçbirimiz doktorlardan o lanetli kelimeyi duymak istemeyiz nedense. Kanser hastasından önce yakınları girer genelde doktorun odasına ve “ne olur kanser olduğunu kendisine söylemeyin” diye ricada bulunur doktordan. Peki neden lanetlidir bu kelime, neden kanser kelimesini duyunca yıkılır hasta ve yakınları, doktor hasta ve yakınlarına nasıl söyleyeceğini bilemez hastanın kanser olduğunu.
Kanser (cancer), latince yengeç demektir. Muhtemeldir ki yengecin yan yan yürüyüşü ve avını kıskaçlarıyla yakalayıp, kemirerek yavaş yavaş öldürmesine benzer şekilde kanserli dokunun bir organdan başlayıp diğer organlara doğru yengeç yürüyüşüne benzer şekilde yan yan ilerleyerek (metastaz yaparak) kemirip yok etmesi ve ölümle sonuçlanması nedeniyle bu isim verilmiştir. Sonunun ölüm olduğu bilinen bir hastalık doğal olarak herkeste korku yaratmaktadır. Kanser korkusu olarak adlandırdığımız bu durum bir yandan hastalığın geç teşhis edilmesine yol açarken, diğer yandan da hastanın ruhsal durumunu bozarak bağışıklık sistemini çökertmekte ve tedaviye cevabı azaltarak kötü sona gidişi hızlandırmaktadır.
35-40 yıl öncesine kadar kanser, hastalarda çoğu kez ileri evrede tanı konulması nedeniyle tedavisi olmayan bir hastalık olarak bilinirdi halada büyük toplum kesimlerinde böyle bilinmektedir. Daha çok ameliyatla kanserli doku veya organın çıkartılması şeklindeki cerrahi tedavi bu ileri evre hastalarda mümkün olmaz ve halk arasında “açılıp kapatılmış” şeklinde yorumlanırdı. Aynı şekilde etkili kemoterapi (kanserin ilaçla tedavisi) ve radyoterapi (kanserin ışınla tedavisi) henüz yeterince gelişmediği için hastalar ameliyat olsalar bile hastalığın tekrarlamasını önleyici tedavi alamadıklarından bir süre sonra hastalık tekrarlar ve ameliyatın hastalığı yaydığına ve kansere bıçak vurulmaması gerektiğine inanılırdı. İşte bu yanlış inanışlara karşı topluma kanser konusunda doğru bilgiler vermek, toplumsal farkındalık yaratmak ve kanser araştırmalarını desteklemek amacı ile 1947 yılında Ankara’da kurulan Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Derneği’nin önerisi ile 1956 yılından itibaren her yıl 1-7 Nisan arası Kanser Haftası olarak anılmaktadır. Sağlık otoriteleri, yazılı ve görsel medya, sağlık çalışanları, sivil toplum örgütleri bu hafta içinde; kamu spotları, bildiriler, konferanslar, açık hava toplantıları gibi çeşitli etkinliklerle halkı bilgilendirmeye, hastalığa dikkat çekmeye çaba göstermektedirler. Bütün bu çabaların amacı hastalığı önlemek veya erken teşhis etmek olup ana tema olan “Kanserden korkma, geç kalmaktan kork” söylemini merkeze alarak sağlık politikaları üretmektir. Bu politikaların temeli kanseri önlemek veya erken teşhis etmek için Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından belirlenen kriterlere göre gerekli sağlık taramalarını yapmaktır.
Kanserin oluşumunda genetik faktörler yanında çok sayıda çevresel faktörden bahsetmek mümkündür. Genetik geçiş gösteren kanserler arasında meme, kolon (kalın bağırsak), yumurtalık kanseri sayılabilir. Çevresel faktörlerin başında sigara gelmektedir. Sigara akciğer kanseri başta olmak üzere vücuttaki birçok kanserin oluşmasında zemin hazırlar veya katkıda bulunur. Sağlıklı gıdaya ulaşamama, gıda güvenliğinin sağlanamaması, obezite başta olmak üzere beslenme bozuklukları, birtakım çevresel zehir ve toksinler kanser oluşmasına katkıda bulunan çevresel faktörlerdir. Bu kanser yapıcı etkenlerden kaçınarak kanserden korunma sağlanabilir ve buna birincil korunma denir. Birincil korunma kanser oluşumu öncesinde dikkat edilmesi gereken durumları kapsar. Sigara kullanmamak, pasif içicilikten korunmak, alkol tüketiminden kaçınmak, egzersiz yapmak, kilo kontrolü sağlamak, meyve ve sebzeden zengin beslenmek, işlenmiş gıdalardan, doymuş ve trans yağlardan uzak durmak, güneş koruyucu (UVA ve UVB) kullanmak ve aşırı güneşten sakınmak, solaryumdan uzak durmak, hepatit B virüsüne karşı aşılanmak birincil korunma içinde yer almaktadır.
Kanserde erken tanı için “Kanser tarama programlarına” katılarak tarama testi yaptırmak ikincil korunma olarak tanımlanır. Meme kanseri, kalın bağırsak kanseri veya rahim ağzı kanseri gibi bazı kanserlerde risk gurubundaki bireyler için kanser tarama programları mevcuttur. Meme kanseri taramasında 40 yaş üstündeki kadınlar için yıllık mamografi ile takip önerilmektedir. Kalın bağırsak (Kolorektal) kanserlerinde 45 yaş üstündeki bireyler için her yıl gaitada gizli kan bakılması, 5 yılda bir fleksible sigmoidoskopi ya da kontrol kolonoskopi yapılması önerilmektedir. Ailesinde kolon kanser veya polip hikayesi varsa ona göre tarama testleri daha erken yaşta başlayabilir ve bunlarda ilk test mutlaka kolonoskopi olmalıdır. Ayrıca iltihabi bağırsak hastalığı olan hastalarda hastalık bütün kalın bağırsağı tutmuş ve hastalık süresi 10 yılı geçmişse kanser riski aratacağından belli aralıklarla tarama kolonoskopisi ve kalın bağırsağın bütün bölümlerinden biyopsi alınması önerilmektedir. Rahim ağzı (Serviks) kanserinde kadın hastalıkları ve doğum uzmanları tarafından jinekolojik muayene ve smear kontrolü yapılmalıdır. Bu amaçla takipler 25 yaş sonrasında başlayıp, 25-65 yaş arasında 5 yılda bir HPV (Human Papilloma Virus) ya da her 5 yılda bir HPV ve 3 yılda bir smear testi ile değerlendirme yapılması önerilmektedir. Hepatit veya sirozlu hastalarda ya da Hepatit B virüs taşıyıcılarında karaciğer kanser riski arttığı için altı ayda bir karaciğer ultrasonografisi ve alfa fetoproptein (AFP) isimli bit tümör belirtecine bakılması gereklidir.
Kansersiz bir yaşam mümkün değilse de çevresel faktörleri düzelterek ve risk gruplarında gerekli tarama testlerini yaparak kanseri azaltmak veya erken teşhis etmek mümkündür. Unutulmamalıdır ki kanser tedavi edilebilir bir hastalıktır ve erken tanı hayat kurtarır.
Kanser haftası ile çakışan bir diğer sağlıkta farkındalık günü DSÖ nün kuruluşu olan 7 Nisan Dünya Sağlık Günü, 7-13 Nisan günleri de “Dünya Sağlık Haftası”dır. Bu yıl DSÖ, Dünya Sağlık Günü ve haftasının temasını “Evrensel sağlık” (Universal health) olarak belirlemiştir. “Evrensel Sağlık” sloganının amacı yeryüzünde yaşayan tüm bireylerin maddi sıkıntıyla karşı karşıya kalmadan, ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerini almaları anlamına gelir. Evrensel sağlığın kapsamı; sağlığın teşviki ve geliştirilmesi, korunma, tedavi, rehabilitasyon, palyatif bakım ve temel sağlık hizmetleridir. Görüldüğü üzere kanserde olduğu gibi genel olarak hastalıklardan korunma yani “Koruyucu Hekimlik Hizmetleri” genel sağlıklı olmanın ana temalarından birini oluşturmaktadır. Hastalıklardan korunmanın önemi COVID-19 pandemisinde bir kez daha ortaya çıkmış ve koruyucu aşının geliştirilip uygulanabilmesi ile hem hastalık kontrol altına alınabilmiş hem de ölümler ciddi oranda azaltılabilmiştir. Bu nedenle sağlık politikaları belirlenirken çok pahalı ve ulaşılabilirliği daha zor olan tedavi edici hekimlikten ziyade koruyucu hekimlik hizmetlerine öncelik vermek temel amaç olmalı, sağlığın insanlar için en temel yaşam hakkı olması nedeniyle tüm bireylerin eşit ve ücretsiz olarak sağlık hizmetlerine ulaşabilmeleri sağlanmalıdır.