Tıpta uzmanlık eğitimleri ile ilgili olarak Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni eleştiren yazımız, büyük ilgi odağı haline geliverdi. Sonradan kadın doğum anabilim dalında açılan doçentlik atamasında da yaşananlar, Maltepe Üniversitesi Tıp Fakültesi dekanının istifasına kadar uzadı. Olaylar ayyuka çıktığı halde, bazı arkadaşlarımız, her nedense, kurumlar deşifre edildi, diye internette beni eleştirdiler.
Olaylar sadece Maltepe Üniversitesi’nde oluyor sanıyorsanız aldanırsınız. Şimdi, size başka bir doçentlik atanma öyküsü daha anlatacağım. Anlatacaklarım bu kez şifreli olacak.
Bir varmış bir yokmuş, zamanın birinde Ankara’daki bir Tıp Fakültesi’nde, Kadın-Doğum Anabilim Dalı’nda, bir doçentlik kadrosu açılmış. Açılınca da, -kadro aynı fakültedeki bir profesörünün eşi için açılmış- diye üniversite içinde, yaygın bir şayia dolaşmaya başlamış. Ne mahzuru var, olabilir. Buraya kadar her şey normal.
Hoppala, bir de ne görelim, ilana ekstradan iki kişi daha başvurmaz mı. “Olacak iş mi bu şimdi, bizde kadrolar hep belli birileri için açılır, bu nedenle başka başvuru olmaz” diyeceksiniz ama, arada bir böyle hariçten gazel atma ve münafıklıklar olabiliyor.
Ardından, açıklanan jüri üyelerinden biri, bu profesörün sınıf arkadaşı çıkmasın mı? Jüri düzmece ayarlandı diye söylenenler olmuşsa da, ben böyle olmadığına inanmak istiyorum. Bence, bilgisayardan tesadüfen öyle çıkmıştır! Jüride, anabilim dalı başkanının da bulunması gerekir. Sorunda zaten bundan çıkar. Diğer iki jüri üyesi, bilimsel raporlarını hemen iki gün içinde, şıppadanak veriverirler! Zira işin bir an önce kotarılması gerekmektedir. Anabilim dalı başkanı ise, bilimsel incelemesi devam ettiğinden raporunu, yasal süresi içinde olarak, biraz gecikir.
Şimdi sıkı durun, internetten de bir şey saklanılmıyor, profesör eşinin, 11 uluslararası yayını olmasına karşılık, diğer bir adayın tam 58 dış yayını çıkmasın mı!!!
Bu arada, üniversitede rektörlük seçimi olur. Sayın Cumhurbaşkanı, en çok oy alan eski rektörün yerine, ikinci olan adayı, rektör olarak atar. Tezgahlanan oyun bozulmak üzeredir. Bu nedenle, yeni rektör göreve başlamadan, görevden ayrılmak üzere olan yönetim tarafından, açılan kadroya yangından mal kaçırılır gibi, biran önce atama yapılmak istenilir.
Uzatmayalım, anabilim dalı başkanına raporunu hemen vermesi için, tehditlere varan baskılar olmaya başlar. Profesör arkadaş, anabilim dalı başkanına kendi hazırladığı bir raporu bizzat getirerek müsbet-menfi imzalatmaya çalışır. Elde iki olumlu rapor zaten vardır. Anabilim dalı başkanı raporu alır ama imzalamaz. İleride delil olur diye saklar. Araştırmalara göre, getirilen raporla, diğer jüri üyesinin raporu hemen hemen aynıdır ve büyük olasılıkla aynı yazıcıdan çıkmıştır! Baskılar o kadar artar ki, sonuçta anabilim dalı başkanı, ‘dekan beni tehdit ediyor’ diyerek, savcılığa ve YÖK’e şikayet dilekçesi verir. Emniyet Müdürlüğü’nden koruma ister. İşin soruşturulmasını ilgili makamlar yapıyorlar. Orası bizim dışımızda.
Bizi ilgilendiren, konunun sadece bilimsel yanı. Nasıl oluyor da, 58 uluslararası yayını olan aday değil de, 11 yayını olan tercih ediliyor. Bunun kriterleri nelerdir, söylesinler de öğrenelim. Jüri üyeleri bunun izahını yapmalılar. Yoksa, taraflı ve non bilimsel damgalarını yemeleri işten bile değildir.
Bilimsel kamuoyunda, oluşmuş olan ortak kanı: Bu jüri özellikle seçilerek kurulmuştur. İki üyenin raporları, bilimsellikten öte ve yanlıdır. Bu nedenle, ilgili üniversitelerde ve YÖK düzeyinde soruşturma başlatılmalı ve mümkünse jüri iptal edilmeli yönündedir.
Uluslararası arenada ve AB’ye hazırlandığımız şu günlerde bu alaturka yaklaşımların, bilimsel ve etik izahını yapmak, zaten mümkün değildir. Bilim kulvarlarında, taraflı, etik dışı ve non bilimsel yaklaşımlara, artık bir son verilmesinin zamanı çoktan gelmiştir. Yoksa üniversitelerimizin, bu kafalarla, bilimde ve eğitimde ileri gitmeleri ve topluma önder olmaları beklenemez.
11