1990’lı yılların ortalarında Türkiye’de bir anket yapıldı ve halka soruldu: “Ambulans çağırmak için hangi numarayı ararsınız?”
Çoğunluğun cevabı “911” oldu.
Türkiye’de düzenli ambulans hizmetleri 1986 yılında “077 Hızır Acil” adı ile başladı, 1994’te “112 Acil Yardım ve Kurtarma” olarak değişti. O döneme kadar 911 numarası hiç kullanılmamıştı. Peki, halk neden “911” dedi?
Amerika Birleşik Devletleri’nde 1989-1996 yılları arasında yayınlanan “Rescue 911” adlı program, TRT’de “Kurtarma 911” adı ile yayınlanıyordu. Çok popüler bir yayın idi. Halkımız ilk kez özveri ile çalışan acil sağlık personelinin hayat kurtarmak için nasıl zaman ile yarıştığını, ne tür riskler aldığını gördü. Amacı tıbbi bilgi vermek olmasa da program sayesinde yüzlerce kişinin hayatta kaldığı yayımcıya gönderilen mektuplardan da anlaşılmıştı.
Benzer şekilde “ER” dizisi, halka acil tıp uzmanlığını, senaryo da olsa acil servislerde ne gibi gerçeklerin yaşandığını sergiliyordu; acil tıbbın ve hekimlerin itibarı arttı.
“Kurtarma 911” benzeri programlar hâlen öncelikli olarak belgesel kanallarında devam ediyor.
Ülkemizde 2014 yılında benzeri bir program başladı: “112 Acil”. Ambulans ve acil servis çalışanlarının ne tür zor koşullarla karşılaştığını, kişileri sakatlıktan, ölümden kurtarmak için yoğun tempo ve kısıtlı imkânlarla, özveri ile neler yaptıklarını gözler önüne sermek için tasarlanmış önemli bir proje idi. Devletin sunmak zorunda olduğu acil sağlık hizmetlerine ihtiyaç duyan kişilerin ve yakınlarının yaşadıkları, gerek canlandırmalar gerek olayın canlı çekilen görüntüleri ile gerekse de sonradan hasta ve yakınlarının görüşleri alınarak sunuluyordu.
Peki, ne oldu bu yayına?
RTÜK, 15 Ekim 2014 tarihli kararı ile “112 Acil” adlı programın duyguları sömürdüğü ve insan onurunu zedelediği gerekçesiyle yayıncı kanala ceza verdi. Yaklaşık üç aylık emek ile çekilen 13 bölüm, düzenli olmayan bir şekilde, izlemek için garip saatlerde yayınlanabildi.
Cezanın gerekçelerini bizlerin de tartışması lazım.
Bunlardan biri şu şekilde: “Çekim esnasında bazen detaylı görüntü ve bilgi almak isteyen çekim ekiplerinin, sağlık çalışanlarının çalışma koşullarını sınırlandırdığı ve insanların hayatına mal olabilecek şekilde bir sorumsuzluk örneği sergilediği kanaati de oluşmuştur.”
Bu programdaki çekimler, İl Sağlık Müdürlüğünün ve İstanbul Kamu Hastaneleri Birliğinin her anı denetlemesi ile yapılmış. Programın amacı zaten mağduriyet yaratmak değil, yaşanan gerçek olayları, çalışma koşullarını bir belgesel niteliği ile sunmakmış. Mağduriyet yaşandığına dair herhangi bir hasta veya hasta yakını tarafından şikâyette bulunulmamış. Aksine, canlı çekimler sırasında sağlık çalışanına veya çekim ekibine yönelik kimseden bir tepki ya da şiddet davranışı da olmamış. Böyle bir kanaatin nasıl oluştuğu ile ilgili belge varsa gerekçede belirtilmesi gerekir. Ayrıca, mağduriyet oluşmasında bunun gereğini yapması gereken kurum Sağlık Bakanlığı ve meslek örgütü değil midir? Acaba RTÜK hangi bilimsel kriterlere dayanarak veya kimin bilirkişiliği ile çalışma koşullarının sınırlandırıldığını tespit etmiştir? Acil servislerimiz zaten başvuran hasta sayısına bakıldığında çok küçük alanlar. Bırakalım televizyon ekiplerini, günde 500-1.000’e varan rakamlardaki hastaların kendileri, yatamayan hastalar gibi çok sayıda neden çalışma koşullarını sınırlamış durumda.
Başka bir gerekçe: “Yayında; gerçek hayatta yaşanmış kaza, yaralanma, travma, gasp gibi olaylarda insanların acı çekme görüntülerinin açık bir şekilde yayınlandığı tespit edilmiştir.”
Her gün haberlerde acı çeken insanların görüntülerini izlemiyor muyuz? Silahla vurulup yere düşüp ölenleri, araba çarpıp motosikletinden metrelerce uzağa fırlayanları haberlerde görmek aynı şey değil mi?
Ek olarak, 6112 sayılı Kanun’un 8’inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirtilen “İnsan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamaz.” hükmünün ihlal edildiği de belirtilmiş. Tüm adı geçen kişilerin yayın için onayının alınmadan görüntülerinin verilmeyeceğini deneyimli her yayın kuruluşu mutlaka biliyordur; yayın için onay alındığını da biliyorum.
Sağlık ile ilgili, özellikle de sağlık çalışanları hakkında negatif haberler her gün gazete ve televizyonlarda yer almakta. Bu haberler, çoğu kez yanlış bilgilerin verilmesi, bilimsel olmayan yorumların yapılması ve olumlu hiçbir şey yapılmıyormuş gibi bir düşünce yaratılması ile halkı sağlık çalışanlarına karşı şiddete teşvikten öteye gitmiyor.
Ülkemizde trafik kazaları, ateşli silah yaralanmaları, darp-cebir, ani ölümler, madde bağımlılığı gibi göz ardı edemeyeceğimiz, sağlığımızı ve hayatımızı tehdit eden gerçekler var. Bu gerçekleri bir belgesel akışı içinde paylaşmak, daha da önemlisi bu gerçeklere karşı özveri ile çalışan sağlık personellerinin yaşadıklarını, çalışma koşullarını sunmak, ülkemiz için olumsuz sonuçlar yaratmak yerine acil sağlık hizmetlerimizdeki gerçekleri görebilmek için uyanmamıza neden olacaktır. Bu ceza nedeni ile de bundan sonra halkımıza acil sağlık hizmetleri ile ilişkili gerçekleri anlatan bir başka program sanırım olmayacaktır.