Bundan 14 yıl önce, daha dün gibi demek istiyorum çünkü yıllar o kadar hızlı ilerliyor ki, dönemin Sağlık Bakanı WHO’dan aldığı destekle ilgilileri Ankara Hilton Otelinde bir hafta süre ile sağlıkla ilgili çalıştay gruplarında görevlendirmişti. O günlerde orada çalışanlar bilirler, hummalı bir çalışmanın sonunda büyük konferans salonunda sonuçlar tartışılıyordu. Çalışılan ve tartışılan konulardan biri Türkiye’de aile hekimliğinin uygulanması idi. Ben ısrarla aile diş hekimliğinin de ilave edilmesini istedim. Diş hekimi olmadığım halde, bu konu üzerinde ısrarla durmam ilgi çekmiş, yetkililer tarafından da taktir edilmişti. O tarihlerde diş hekimliği fakültesinin temel bilimlerinin bir öğretim üyesi olarak fakültenin dekanı idim ve bir idareci olarak sorunların farkındaydım.
Sevinçle İstanbul’a döndüğümde zannettim ki; Türkiye’nin ağız ve diş sağlığında yaşanan, (daha ileri uzmanlık yani fakülte gerektirmeyen), problemler çözülecek, herkesin bir aile diş hekimi olacak, dişler korunacak ya da diş çürükleri zamanında tedavi olacak. Türkiye’nin belini büken büyük paralar harcanmayacak yani diş protezleri de asgariye inecek. “Hastalar dişsiz, diş hekimleri işsiz kalmayacak” Ülkemizde yapılan çalışmaların pek çoğunda olduğu gibi, o günlerde yapılan çalışmalar ve alınan kararlar da uygulamaya konmadan rafa kaldırıldı.
Aradan 14 yıl geçti, nüfus ve diş hekimi sayısı da arttı. “Hastalar daha da dişsiz, diş hekimleri daha da işsiz”.
10 Eylül 2007 tarih ve 346 sayılı Sağlık Profesyonellerinin Gazetesi’nde (Medimagazin), Türk Diş hekimleri Birliği Genel Başkanı Sayın Celal Korkut Yıldırım “Hasta bekliyor diş hekimleri boş oturuyor” başlıklı yazısında Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yeni hükümetten beklentilerini konu alan bir mektup yazdığını belirtmiştir. Genel Başkan mektubunda halkın ağız diş sağlığı hizmetine ulaşamadığını, diş hekimlerinin özel muayenehanelerinde neredeyse boş oturduklarını dile getirmiştir. Celal Yıldırım konuyu koruyucu hekimliğin arttırılması noktasına bağlamıştır.
Bu doğrudur.
Koruyucu hekimlik okul çağı öncesinde başlatılmalı ve bu konuda çocuklar ve aileleri bilinçlendirilmeli ve gereken tedavi yapılmalıdır.
Böyle bir çalışma ile gelişmiş ülkelerde diş çürüğü azaltılmış, proteze gidilmediği için ülkenin ekonomisi önemli ölçüde fayda görmüş ve diş hekimliği fakültelerinin fazlası da kapatılmıştır.
Ancak 70 milyondan fazla nüfuslu Türkiye’mizde daha acil çözüm bekleyen ağız diş sağlığı problemleri de had safhadadır.
Hem okul öncesi koruyucu diş hekimliğine, hem de acil çözüm bekleyen hasta ve diş hekimleri için aile diş hekimliğine ihtiyaç vardır. İkisinin çözümü de aynı çatı altında kurumsallaşmış bir kurumda mümkündür. Koruyucu diş hekimliği için ilk öğretim okullarına, erişkinlerdeki diş çürüğü için sağlık ocaklarına diş hekimlerinin atanması acil çözüm için bir yaklaşım olabilir. Kamudaki sağlık kuruluşlarının bu ihtiyaca yetişemediği yıllardır açıkça görülmektedir.
Sayın Dr. İbrahim Ersoy “Bakanlığa Öneriler” başlıklı yazısında halen 10 pilot bölgemizde uygulanmakta olan aile hekimliği uygulamasında karşılaşılan sorunları dile getirmiştir. Bu sorunlar da dikkate alınarak aile diş hekimliği kurulması ve kurumsallaşması düşünülmelidir. Bilimin gösterdiği yol budur.