Daha önce kurulan 15 yeni üniversitenin rektör atamaları tamamlanamadan 17 yeni üniversitenin kuruluşu yasalaşıyor.
Doğaldır ki çağın gerektirdiği gelişme ve değişme sürecine ayak uydurmak isteniyorsa, bilim üreten kurumların kurulması kaçınılmaz olur.
Türkiye Cumhuriyeti, bazı kesimlerin göstermek istedikleri “gelişmekte olan ülke” yaklaşımından kurtulup “çağdaş ülke” anlayışına ve kültürüne ulaşmadıkça üniversite kurma konusu sorun olmaya devam edecektir.
Yorumlar yönlendirici oluyor: Türkiye için, “Gelişmekte olan ülke” yorumunu yaparak Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyaya tanıtan üniversite kuruluşunu bu bağlamda değerlendirirseniz, “ne gerek var” yeni üniversiteye, “Biz Amerika mıyız?” gibi tarihi yanılgıların girdabına kapılabiliriz…
Diğer yandan çağdaş ülke yorumunu yaparak, Türkiye Cumhuriyeti’ni dünyaya tanıtırsak, çağdaş bir ülkenin, bilim üretmeden, kurumsallaştırarak alt yapıya bağlamadan, ülkenin her tarafına yaygınlaştırıp dengelemeden bu yapılanmayı kotaramayacağımızı algılamaya başlarız.
ABD ülkesini 52 eyalete ayırarak 3 binden fazla üniversite ile donatmış. Nüfusunu 220-250 milyon kabul edersek Türkiye’nin nüfusunun üç misli olduğunu görürüz. Bunun anlamı şudur: ABD ve Türkiye aynı zaman diliminde yaşayan iki ülke (çağdaş) olarak ele alındığında Türkiye’de en az 1000 (bin) üniversite olması gerektiğini çıkarabiliriz.
Halen bu rakamın onda biri ile idare etmeyi başarı gören bir anlayışa sahipsek, oturup düşünmemiz gerekir:
Biz geri kalmış ülke kaderini (!) dünya görüşü yapmaya devam mı edeceğiz, yoksa çağdaş ülke anlayışını algılayıp o niteliği kazanmış, Japonya, İskandinav ülkeleri, Batı Avrupa ülkeleri ve ABD ile mi yarışacağız?
Bu soruya cevap veren hükümetler ve yüksek öğretim kurumları “evrensel üniversite projesinde” konsensus sağlayıp eyleme geçtiklerinde Türkiye’nin önü açılacaktır.
Artık bunu anlamalıyız.
Üniversitelerin “kalite” ya da “nitelik” sorunu başka bir yazının konusu. Selam ve saygılar.