1907, Alman hekim Alois Alzheimer’den 2007’ye tam 100 yıl geçmiş. Bugün Türkiye’de adını zor telaffuz ettiğimiz bu hastalığın hala bir veri tabanı yok. Yaklaşık 250 bin olduğu varsayılıyor. Bizlere daha çok, demans (bunama) kavramı tanıdık geliyor. Oysa ki demansın en yaygın görülen bir çeşidini oluşturan (beynin kortikal dokularında atrofi ve beyin hücrelerinde anormal protein birikimi ile kendini gösteren ) bu hastalık, 65 yaş üstü her yüz yaşlının, dört ya da beşinde görülebilmektedir. Bu, ömür uzunluğu ile birlikte insanlığı tehdit eden ironik bir durumdur. Öyle ki; yaşadığın uzun ömrü sana unutturarak öç alan bir hastalık (!).
İnsanda (düşünme, dikkat, mantık ve karar verme gibi) mental aktivitelerin, konuşmanın, hareketin ve (gördüğü, işittiği, dokunduğu şeyleri) tanımanın bozulması ile kendini gösteren bir hastalık. Gelişim dönemlerinde bebek ve çocuk kendisini ve çevresini yakından uzağa, somuttan soyuta öğrenirken Alzheimer hastalığı olan bireyin soyuttan somuta uzaktan yakına doğru, dimağının ışıkları bir bir kapanmağa başlar. Yaşlının herkesi gülümseten evdeki şirin unutkanlıklarını, gittiği kahveden ya da komşu evinden dönemeyişler, eve gelenleri tanıyamayışlar izler; her sabah okuduğu gazete karanlık bir sayfa olur ve de kırk yıl aynı yastığa baş koyduğu eşine sende kimsin, nesin diye bakakalır…
Alzheimer’ın birinci evresi, hafif unutkanlılarla ve kişilik değişiklikleri ile sessizce atlatılırken ikinci evresi hareketli dönem olup huzursuzluk, ajitasyonla kendini gösteren günbatımı sendromu, gece dolaşmaları, kaybolmalar, halüsinasyon ve hezeyan içeren davranış sorunları, aile üyeleri ve bakanları canından bezdirir. Üçüncü evre ise, yatağa bağımlı hareketsiz evredir, inkontinans vardır, çiğneme, yutma unutulmuş, fekal tıkaç oluşmuş, staz ya da aspirasyon pnömonisi gelişmiştir. İkinci evredeki amaçsız dolaşmalar ve alıp başını gitme ve kaybolmalar bireyi riske atan önemli bir durumdur. Zaman zaman gazetelerde kaybolan yaşlılarla ilgili ilanları okuruz. Bu insanlar neden kaybolurlar ya da bulundular mı pek kafa yormayız… Aradan yüz yıl geçmiş; biz bir arpa boyu yol kat edemedik, ama Amerikan Alzheimer Derneği, 1993 yılından beri hükümetin de desteklediği Güvenli Dönüş Programı başlatmış. Bu programla, kimlik bilgileri ile fotoğrafları kayıtlı Alzheimer hastalarına elektronik kimlik-uydu bileklikler takılmış ve kaybolmaları halinde tespit edilip evlerine güvenli bir şekilde dönüşleri sağlanıyormuş.
Ülkemizde yaşlıya yönelik kurumsal destek, oldukça sınırlı olup Alzheimer hastalığı olan yaşlıların bakımını üstlenecek kurumlar ise bir elin beş parmağından daha da azdır. Dolayısıyla cami önüne bırakılan kimsesiz bir bebeğin, kendisini unutan bir yaşlıdan daha az risk altında olduğunu düşünüyorum.
Uzun ömürlüyseniz, sistolik kan basıncınız ve kolestrolünüz yüksekse, kafa travması geçirdiyseniz, hele hele ailede Alzheimer olan birinci derecede yakınınız varsa ve de monoton yaşıyorsanız risk altındasınız demektir. Uzmanlar korunmak için meyve ve sebze suyu içmeyi, hafta en az iki kez egzersizi, antioksidan vitaminleri, Ginko Bilobayı, beyin jimnastiğini, motor ya da bisiklet kullanırken kask kullanmayı, stresten ve yağlı yiyeceklerden uzak durmayı öneriyorlar.Risk analizi ile Alzheimer hastalığına yakalanacağını anlayan bir bayan, çocuklarına hasta olduktan sonra açılmak üzere bir mektup bırakmış ve bu mektupta sadece, “Aklım, beni unuttu; sevgim, size beni unutturmasın” yazılıymış.
Aynı gemide olduğumuzu unutmamamız dileğiyle…