2007-2008 eğitim-öğretim yılının onuna geldiğimiz bu günlerde bir yılı tıp eğitimi açısından değerlendirmek istedim.
Türkiye’de 1980’li yıllardan itibaren her on yılda tıp fakültesi sayısının katlanarak artışı bu yıl da sürmüştür. 2006 yılında 50 olan tıp fakültesi sayısı 2008 yılında 66’ya çıkmıştır. Yani son iki yıl, tıp fakülteleri sayısının en hızlı artış ivmesi gösterdiği yıllardır. 2007 yılı itibariyle tıp fakültelerinden mezun olacak hekim sayısı yaklaşık 5000’dir ve 2000 yılından itibaren sürekli artmaktadır. Şu anda dördü vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 17 tıp fakültesi henüz öğrenci almamıştır. Ayrıca beş devlet tıp fakültesinin öğrencileri başka bir tıp fakültesinde eğitim görmektedir. Ayrıca dar öğretim üyesi kadroları ve yetersiz eğitim altyapısına rağmen yüzün üzerinde öğrenci kabul eden tıp fakülteleri de mevcuttur. Sağlık Bakanlığı Türkiye’nin pratisyen hekim açığından söz ederek tıp fakültelerinin öğrenci kontenjanlarını arttırmalarını istemiş ve Devlet Planlama Teşkilatının ancak öğrenci kontenjan artırımı yapan fakültelere altyapı finansman desteği sağlayabileceğini belirtmiştir. Bu nedenle dar kaynaklara sahip ve altyapı eksikliği olan tıp fakülteleri kontenjanlarını arttırmak durumunda kalmışlardır.
2006-2007 eğitim-öğretim yılında toplam 33871 tıp fakültesi öğrencisi eğitim görmüştür. Bu öğrencilerin cinsiyet dağılımı neredeyse eşittir (%40.8 kız, %59.2 erkek). Hekimlik mesleğini tercih eden öğrencilerin yarıya yakınının bayan olması cinsiyet ayrımcılığının bu meslek için söz konusu olmadığını ortaya koymaktadır.
2007 yılında tıp fakülteleri en çok tercih edilen fakülteler olmayı sürdürmüştür. Devlet tıp fakültelerinin taban puanları ortalama 358 puanlarda kalırken, vakıf üniversitelerinde bu puan 332’ye kadar düşmüştür.
Türkiye’deki tüm tıp fakültelerinde 4348 profesör çalışmaktadır. Ancak bu öğretim üyelerinin 1615’i yani yaklaşık %40’ı Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana’da bulunmaktadır. Diğer 2703 profesör ise 34 farklı tıp fakültesine dağılmış durumdadır. Aynı dağılım doçentler için de geçerlidir. Yardımcı doçentlerde ise tam ters bir dağılım görülmüş, büyük kentlerdeki tıp fakültelerinde yardımcı doçent kontenjanı belirgin kısıtlılık sergilemiştir. Örneğin Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde görev yapan yardımcı doçent sayısı yalnızca beş, İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde ise yedidir. Bu konuda tek istisna GATA’dır.
Türkiye’de bir öğretim üyesine düşen öğrenci sayısı 3.59’dur ve bu oran yaklaşık 10 yıldır korunmaktadır. Bu tıp fakültelerinin eğitimi için oldukça olumlu bir belirteçtir. Ancak tıp fakültelerinde çalışan profesör ve beş yılını doldurmuş doçentlerin tam zamanlı çalışanları 3355 kişi iken, 1314 öğretim üyesi yarı zamanlı çalışmaktadır. Yani toplam profesör sayısının yaklaşık %30’u yalnızca 4-5 saat fakültelerinde kalmaktadır ve bunların tümü klinik branşlardır. %65 tıp fakültesinde karma eğitim modeli ve entegre müfredat, % 8’inde öğrenci merkezli probleme dayalı müfredat uygulandığı göz önüne alınırsa öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayısının az olduğu söylemiyle tıp fakültelerinin kontenjan arttırması için baskı yapmanın uygun olmadığı söylenebilir.
Kaynak: TTB Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Raporu