Emeklilerde vakit pek bol. Yaşımız gereği Covid-19 nedeniyle sokağa çıkma yasağımız da olunca evlerde yapacak çok şey var. Çarşı pazar dolaşmamız zaten yasak. Evde oturup ya kitap okuyacaksın, internette gezineceksin, ya da bolca TV kanallarında haber, yemek, dedikodu ve spor programları, evde varsa D Smart, Netflix, Prime video, Digitürk gibi platformlara bağlanıp dizi ve filmleri izleyeceksin, belgesellere bakacaksın.
İnternette zaten herkes kendi ilgi alanına göre Twitter, Facebook, Instagram ya da Youtube’da takılıyor. Yeni telefonlarımız zaten birer küçük bilgisayar olmuş. Dünya insanın iki elinin altında. Evde, bahçede, yolda, otobüste, dolmuşta kısaca istediğin yerde açıp bakarsın; Messenger, Whatsapp, hiç olmazsa gelen iletilerini görürsün. İstediğine cevap yazarsın.
İnternette bu gibi sitelere erişmek ve girmek çok kolay olmakla beraber, çıkmak öyle kolay olmuyor. Bir kere girdin mi dakikalarca, hatta saatlerce takılıp kalabiliyor insan.
Buralarda bol bol, sıra sıra geçen ölüm ilanları, kaybedilen eşlerin, anne ya da babalarının resimleri, covid nedeniyle kaybettiklerimiz, sağlıkçılar… Bundan 15-20 yıl önce kaybettiği bir yakının ölüm yıldönümü nedeniyle fotoğrafını koyanları mı ararsın, ünlü birilerinin daha ölmeden ölmüş gibi resmini koyup altına bir şeyler yazanlar mı ararsın. Hangisini takipten çıkarayım! Birçoğu incelemeden hemen altına taziye yazıları yazıyorlar, üzgün olduklarını belirtiyorlar. Bir de bakıyorsunuz, birkaç gün sonra al sana yeni bir haber: “babam ölmedi, eşim ölmedi” görüntülerini de içeren tekzipler çıkıyor.
Olumsuz haberler insanları mutsuz etmekte birebir arkadaşlar. Önceleri yüreklerimizi burkan yangın, maden ve iş kazaları, trafik kazalarına bağlı ölümler, fabrika yangınları, kadın cinayetleri devamlı haber olurdu. Maalesef onlar şimdi de varlar. Ancak bu yıl, halen yaşamakta olduğumuz 2020’de olanlar, covid nedeniyle olan ölümler ile Elazığ, Malatya ve İzmir’deki depremlerde kaybettiklerimiz, yıkılan dev gibi binalar hepsinin de önüne geçti.
2020 yılı tüm dünya için ‘felaketler yılı’ oldu desek yeridir. Bu yılın o kara kaplı defterini hep beraber dürelim gitsin arkadaşlar. Şu melun yıl bir bitse de ocak ayıyla beraber hayırlısıyla 2021’e bir girsek, sanki her şey bitmiş de ortalık güllük gülistanlık olmuş gibi sevineceğiz.
Reklamı çok bir milletiz. Birçok internet sitesinde, konuların aralarına bolca reklamlar sıkıştırılıyor. En çok da inşaat şirketlerinin reklamları… Yok Çekmeköy’de villa, gökdelen türü rezidanslar, tatil beldelerinde yazlıklar. Bu ilanlardan birini detaylı göreyim diye bir kez tıkladığınızda, telefonla ya da mailinizden devamlı arıyorlar. Ta ki sizi aranacaklar listesinden çıkarana kadar.
Bizim millet pırlantaya bayılmıyor da, ille de bayılsınlar diye habire pırlanta reklamlarını görür olduk. Arkadaş, millet bir tas sıcak çorbaya muhtaç, evine yılda bir gün o da kurbanda verirlerse et giriyor. Çöplerde, pazar artıklarında yiyecek arıyor. Sen neden bahsediyorsun?! Hanımefendiler, beyefendiler, bir zahmet sokağa çıkın da kaç kişinin parmağında pırlanta varmış, bakın bakalım.
Önceden herhangi bir ürünü internette aramayagörün, neredeyse girdiğiniz her sitede en önlerde onların reklamlarını görüyorsunuz. “Satın al, satın al” diye gözünüzün içine sokuyorlar.
Internet böyle bir şey, birkaç dakikalığına girersin ama üç saatte çıkamazsın.
Moralinizi bozmak istiyorsanız ilk bakacağınız yerler Facebook, Instagram, Twitter. “Ben, bütün gün moralim bozuk olarak dolaşmak istemiyorum” diyorsanız oralara çok da fazla takılmayın derim.
Özellikle, ölümünün üzerinden yıllar geçmişse bir yakınımızın, annemizin babamızın fotoğraflarını oralara koymayalım arkadaşlar. Sadece sizi, ailenizi ve çok yakınlarınızı ilgilendiren bu olaylar başkalarını hiç ilgilendirmiyor olabilir mi acaba?
Yeni yıl ile birlikte tüm Akademik Akıl çalışanlarına, köşe yazarı arkadaşlarıma aileleri ve sevdikleriyle birlikte sağlık, mutluluk ve işlerinde başarılar dilerim. 2021’in ülkemize ve tüm insanlığa barış ve huzur getirmesini dilerim.