Merhabalar değerli dostlar. George Orwell’i bilir misiniz? 1903 Hindistan doğumlu İngiliz bir yazardır kendisi. Yazdığı kitaplardan “Animal Farm” ve “1984” çok ünlü olmuştur. Bugünkü konumuz bu 1984 romanı. Bu roman aynı zamanda 1984 yılında beyaz perdeye uyarlanmıştır. Benim de kitabı okuyuşum aynı yıla rastlar. Bu romanın kurgusuna göre Büyük Birader isimli yönetici her şeyi yönetebilmekte ve istediği her şeyi sınırlamaktadır.
Bu romana nereden mi takıldım? Mayıs ayının ilk günlerinden beri ortaya çıkan “Türkiye’de internetin ölüm tarihi” konulu tartışmadan. Daha önceki “İnternet Yaşamdır” başlıklı yazımı okuyanlar bilirler, internetin halka indiği ilk günlerinden beri (1993) gelişmesinin hemen hep içinde oldum. Bu nedenle böyle bir tartışmanın çıkması beni çok rahatsız etti. Geçtiğimiz günlerde belki hatırlarsınız, basının gündemine gelen “yasaklı kelimeler listesi” büyük tepki almıştı. Ancak bu yasaklı kelimeler listesinin buz dağının görünen kısmı olduğu çok geçmeden ortaya çıktı. 5809 sayılı Kanun’un 4’üncü 6’ncı ve 50’nci maddeleri ile 28.07.2010 tarihli ve 27655 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Elektronik Haberleşme Sektöründe Tüketici Hakları Yönetmeliği’nin 10’uncu maddesi hükümleri kapsamında, BTK (Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu) tarafından hazırlanan “İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar Taslağı” 22 Şubat 2011 tarihinde 2011/DK-10/91 no’lu karar ile onaylanarak, “İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar”ın 22 Ağustos 2011’de yürürlüğe girmesine karar verildi. Buna göre, 22 Ağustos’ta devreye girecek sistemde internete devlet, daha doğrusu BTK tarafından belirlenen 4 filtre tipinden birini seçerek girebileceğiz. Filtreyi aşmak ya da aşmaya çalışmak da suç sayılacak. Yani, daha önceleri “Youtube” kapatıldığında yapılan DNS ayarlarını değiştirerek siteye girmek artık mümkün olamayacak, bunu yapabilen de cezalandırılacak. Ayrıca, internet servis sağlayıcıları filtrelerin aşılmasını engellemekle sorumlu tutuluyor, aksi halde onlara da ağır para cezaları öngörülüyor. Gitgide uçsuz bucaksız bir dünya olma yolunda ilerleyen interneti “güvenli internet” sloganının arkasına sığınarak “terbiye edilmiş internet”e dönüştürecek bu uygulamanın dünyada sınırlı sayıda örneği var. Bu örnekler de Çin, Küba, İran gibi internetin sıkı bir sansür altında tutulduğu ülkelerle sınırlı. BM desteğiyle “Freedom House” tarafından Nisan 2011’de yayınlanan İnternette Özgürlük Raporu’na göre, Türkiye “kötü puan’ını 42’den 45’e yükselterek” internete erişim özgürlükleri konusunda geriye doğru gitmeyi sürdürüyor. Bu arada Türk internetinin vazgeçilmez mecrası “Ekşi Sözlük” isimli sitenin kapatılma isteği de bunun üzerine tuz biber ekti. Konuyla ilgili www.imza.la isimli sitede bir karşı imza kampanyası başlatıldı ve 15 Ağustos tarihinde Türkiye’nin farklı yerlerinde “İnternetime dokunma” isminde protesto gösterileri yapıldı. Biz akademisyen olarak bu konuyla ilgili ne yaptık peki? “Uluslararası İfade Özgürlüğü İletişimi Örgütü” de Türkiye’deki yeni internet düzenlemesini eleştirdi. Kısaca IFEX adıyla bilinen örgüt, Güvenli İnternet Hizmeti’nin ifade özgürlüğüne büyük bir darbe vuracağı görüşünde. Her ne kadar BTK başkanı ekranlara çıkarak filtrenin isteyenlerce kullanılabildiğini söylemekte ise de zaten var olan bir filtreden söz edilebilir.
Peki, gerçekte şu anda durum ne ve 22 Ağustos’ta farklı neler olacak? Aslında hemen hemen hiçbir şey değişmeyecek. Geçtiğimiz 3.5 yıl boyunca toplam 60 binden fazla siteye erişim engellenmiş. Şu anda 37 bin civarında siteye giriş izni yok ve hatta bir kısmının yargı yoluyla engellendiğine dair uyarı bile çıkmıyor. Yani birçok siteye erişimin kimin tarafından engellendiği dahi bilinmiyor. Biz de buna şu an için iyi, diyoruz. Şu an Google’ın tüm servislerine rahatça erişilebilen 137 ülke arasında ne yazık ki Türkiye’nin adı yok. BTK isimli kurumun filtreleme veya bazı kelimeleri internetten silme gibi yaptırım yetkisini nasıl aldığı ise tartışılır. Bu durumun özgürlükçü demokrasi deyip durduğumuz bir ortamda insan haklarına ne denli uygun olduğuna şöyle bir bakmamız yeterli. Ne diyelim, acaba demokrasimizin vitesini bir kademe daha mı ileri almamız gerekiyor? Bir sloganın dediği gibi “Biz filtreyi sadece kahvede seviyoruz.” Esen kalınız.