Evet, 12 yıl önce bu ülkenin üzerinden 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 silindirlerinden daha politik, daha yıkıcı, daha bölücü ve daha insafsız bir terminatör geçti.
- İnsanlar fişlendi.
- Kurumlar fişlendi ve tahrip edildi.
- Halk laik-antilaik olarak bölünmüş gösterildi.
- Devlet-millet kaynaşması engellendi.
*Cambaz gösterilerek cambazlık yapıldı.
*Toplumun en aktif çalışan sivil örgütleri kapatıldı. - Yöneticiler yıllarca mahkemelerle meşgul edildi.
*Millet 60, 70, 80, 90’lı yıllarda bilinçli olarak darbelerle biçildikten sonra bile, darbeciler bir türlü tatmin olmadı.
Modern darbeciler (!),
Modern Türkiye’yi modern darbelerle geriletmeyi başaramayınca, postmodern darbeyle tahrip etmeyi denediler.
60’lı yılların içini dolduran, 27 Mayıs 1960 darbesinin sisli, puslu, güdümlü iklimi, insanımızın ilk balans ayarıydı.
Çaykara Ortaokulunda körpecik beyinlerimizle cami duvarına asılmış panodan her sabah 1960 darbesinin sıkıyönetim mesajlarını ve Yassıada davalarını okurken, takım elbise, boynumuzda kravat, başımızda şapka ile bir askeri disiplin altında yetişen sivil (!) bir nesil olarak geliyorduk.
O masum ve mazlum halimizle nereden bilecektik ki, 40’lı yıllarda Marshall yardımıyla ülkemize girip, köy enstitüleri gibi bir eğitim projesini kaldırmayı ve köylümüzü süt tozu ile beslemeyi hedefleyen emperyal bir gücün, işbirlikçileriyle 60’lı yıllarda yapılan darbeyi devrim olarak yutturacaklarını?
Öğretmenlerimiz işin iç yüzünü anlatmıyorlardı.
Okuduğumuz gazeteler kitleleri yönlendiren gazetelerdi.
Darbeyi devrim olarak tercüme edip bize sunuyorlardı.
Aradan 10 yıl geçti; 70’li yıllara geldik. Artık üniversite öğrencisiydik.
60’lı yıllarda üzerimizden geçen silindirin ezici izlerini üniversite yıllarında bilinç altından bilincimize taşıma sürecine girdiğimizde, 1971’in 12 Mart darbesiyle tanıştırıldık.
60’lı yıllarda körpe beyinlerimize, “soldan” vurulan darbe, bu kez 70’li yıllarda “sağdan” vurularak dengeleniyordu.
Sağdan ve soldan vurulan tokatlarla kemikleştirilen ve fişlenen insanımız birbiriyle çatıştırılarak 80’li yıllara taşınıyordu.
Bu kez sağlı ve sollu darbe yerine konjonktüre ve “işverenin” iradesine uygun olarak global darbe yöntemi seçiliyordu ve 30’lu yaşlara gelen “darbeler insanı” neslimiz, en enerjik ve verimli çağında global olarak biçiliyordu.
Yetmedi…
90’lı yıllarda aynı darbeciler postmodern darbe sürecini başlatarak soldan vurmayı tekrar deniyorlardı.
Bütün bu darbelerin yanında insanın içini derinden yakan, darbelere “devrim” diyen bir jenerasyonun hâlâ var oluşudur.
Devrim, bilimsel gelişme süreçlerinin önünü açmaktır.
Darbe, milletin haklarını gaspetmektir.
Devrimi millet yapar;
Darbeyi işbirlikçiler…
Darbecilerin 28 Şubat’ını biz en yakın dostlarımıza bile anlatamadık.
Nedenlerini, gençlerimize anlatamadık.
Anlamadılar…
Çünkü biz darbeler nesliydik.
Onlar 12 Eylül jenerasyonuydu.
28 Şubat tahribatını nasıl anlayacaklardı?
Millet;
Milletin baş örtüsünü, “Fadime Şahin”in şahsında,
Milletin sakalını, “Aczimendiler”in şahsında,
Milletin tarikatlarını, “Ali Kalkancılar”ın şahsında, evrimin maymunlaştırma sürecinden uyduruk yöntemlerle geçirerek, 28 Şubat postmodern darbesine kaos hazırlayan işbirlikçileri…
Artık tanımalıdır.
Şimdilerde darbecilerin itiraflarını basından, televizyondan izleyerek anlayabilecekler mi?
Umuyoruz ve bekliyoruz.
Sevgi ve saygılar.