YÖK’ün Hacettepe Üniversitesinde düzenlediği “Doktora Öğretiminin İyileştirilmesi Çalıştayı” sonuç raporunda ‘doktora tezine alternatif olarak üç adet özgün araştırma makalesinin doktora tezi kabul edilmesi’ görüşü ortaya çıktı. Tabii ki bu önerinin yanı sıra başka öneriler de ortaya çıktı. Bunlardan en önemlilerinden biri de “Doktora programlarına girişteki mülakat sınavları için standartlar belirlenmesi”dir.
Özellikle “3 Makale 1 Tez” önerisi bazıları tarafından çok olumlu, bazıları tarafından ise “olmaz böyle şey” diye değerlendirildi. Bu görüşün taraftarlarının çoğunluğu Fen ve Mühendislik Bilimlerinde çalışanları, karşı görüşler ise Sosyal Bilimlerde çalışanları oldu doğal olarak. Birincisi bu görüşe karşıtlığı anlamam mümkün değil. Bu öneri klasik doktora tezini tamamen ortadan kaldırmıyor ki. İsteyenler yine klasik formatta doktora tezini hazırlayabilir. Ama her zaman olduğu gibi işin aslını bırakıp şeklini tartışmaya başladık. Bir süredir bir çok Üniversite aday doktora tezini sunmadan önce uluslararası indekslerce taranan bir makale zorunluluğunu getirmişti. Çünkü kapalı devre çalışan sistemlerde 5 jüri üyesinin “tamam” dediği bir çalışma doktora tezi oluyor ve tezin sahibi de doktora derecesini kazanıyor. Eğer bu tezden bir yayın üretilmiyorsa, tez raflarda tozlanmaya bırakılıyor ancak sahibi isminin önüne Dr. unvanını koyarak hayatını sürdürüyordu. Bu hem zaman hem de kaynak israfı demektir. Doktora tezinin mutlaka özgün bilimsel sonuçları içermesi lazım. Özgün bilimsel sonuca sahip bir çalışma ise Dünyanın her yerinde yayınlanır ve mutlaka bilime faydası olur.
Demek ki YÖK’ün veya daha önce Üniversitelerin aldığı yayın kararında tartışılacak bir taraf yok. O zaman niye tartışıyoruz? İşte işin püf noktası bu sorunun cevabında. İşini doğru dürüst yapanları tenzih ederek biraz burayı tartışmak gerekiyor. Biz istiyoruz ki her şey bizim kontrolümüzde olsun. Adayı ben seçip alayım, benim verdiğim konuyu araştırsın, benim kurduğum jürinin karşısına çıksın ve ben istersem doktor olsun. Olabilir mi böyle bir şey, tabii ki olabilir eğer ortam ve hoca mükemmel akademik şartları sağlıyorsa. Mükemmel akademik şartlar olmadığına göre böyle bir yöntemin izlenmesi mümkün değil. O zaman birtakım kurallar manzumesine ihtiyaç var. Mevcut sistemimizde kurallar var hem de epey ciddi kurallar. Jüri oluşturulurken bile hem Anabilim Akademik Kurulu hem de ilgili Enstitü Yönetim Kurulundan onaylanıyor. Sonra bu jüri adayın sınavını yaparak sonuçlandırıyor. Ancak buradaki en kritik sorunlardan biri 5 kişilik jürinin 3 kişisi tez izleme komitesinden geliyor. Tez savunma sınavı öncesinde bu üç kişinin uygunluk onayından geçmiş oluyor. Diğer bir ifade ile teze uygun görüşü veren 3 kişi savunma sınavında çoğunluğu oluşturuyor zaten. Normalde doktora tez savunma sınavına gerek danışmanın gerekse tez izleme komitesi üyelerinin katılmaması gerekir. Bu kişilerin tez savunma sınavına jüri üyesi olarak değil, oy hakkı olmadan gözlemci olarak katılması daha uygun olan yoldur, çünkü bu üyelerin oylarının rengi zaten belli. Bununla birlikte yurtdışından bağımsız bir jüri üyesinin raporu da alınabilir. Örneğin Hindistan bunu böyle yapıyor ve hatta dış jüri üyesine de hatırı sayılır bir jüri ödemesi yapıyor. Maalesef biz şehir dışından jüri üyesi davet ederken bile düşünüyoruz yolluk-yevmiye ödenecek mi diye. Kuşkusuz bir sürü faktörü bir araya getirip genel bir çözüm bulmak oldukça zor iş. Yine 3 makale 1 tez konusuna dönecek olursak, klasik formattaki bir tezi zorunlu olarak çoğunluğu yakın çevreden 5 jüri üyesi değerlendiriyor ve karar veriyor. 3 makale dediğinizde her bir makaleyi dünyanın değişik yerlerinden konunun uzmanı en az 2 hakem 1 editör olmak üzere 3 kişinin değerlendirmesinden geçiyor ve yayın tüm dünyanın görebileceği hale dönüşüyor. Hani diyelim çalışmada önemli bir hata var ve buna rağmen yayınlandı, bu sefer olumsuz atıflar ve tartışmalar ile açığa çıkıyor. Dolayısıyla, 3 makale yayınlanırken az 9 kişi tarafından değerlendirilmiş ve yayınlanmış oluyor. Bu arada hakem görüşleri ile çalışmanın daha da zenginleştirilmesi, kaba hatalardan ayıklanması gibi ayrı avantajlar da var. Daha sonra bu üç makalenin bir araya getirilmesi, amaç ve genel yorumların yapılmasıyla yereldeki 5 jüri üyesinin karşısına çıkılıyor ve bir kez daha sınavdan geçilmiş oluyor. Neticede neresinden bakarsak bakalım “3 makale 1 tez” yaklaşımı olumludur ve yaygınlaştırılmalıdır. Aday ise doktora tezi çalışmaları boyunca en az üç makale yayınlayarak, akademik süreçleri erkenden öğrenecek ve evrensel araştırma yöntemlerini içselleştirecektir. Avrupa’da uzun süredir uygulanan bu yöntemin YÖK tarafından tavsiye edilmesi çok olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmelidir. Aslında en önemli sorunlardan biri de doktora giriş sınavlarıdır. Doktoraya giriş şartlarını (yüksek lisans, yabancı dil ve ALES) sağlayan bir aday eğer doktora yapmak istiyorsa güçlük çıkarılmamalıdır. Maalesef bu tür giriş sınavlarında bir sürü güçlük çıkarıldığına tanık olmuşluğum vardır. Bu büyük hatadır ve yapılmamalıdır. Çünkü doktora yapmak isteyen biri belirli bir konuyu araştırmayı istemektedir ve zorunlu bir eğitim değildir. Böyle istekli biri varsa mutlaka önü açılmalı ve destek sağlanmalıdır. Doktoradaki en önemli problemlerden biri de derslerdir. Doktora programlarından ders zorunluluğu çıkarılmalıdır. Sadece isteğe bağlı olarak adaya, dersten geçme zorunluluğu olmadan, 2 ya da 3 ders alma imkanı verilmelidir. Eğer aday ders almak istemiyorsa ve kendini yeterli hissediyorsa doğrudan yeterlik sınavına girerek, başarılı olması halinde doğrudan araştırmalarına başlayabilmelidir. Özetle doktora yapmak zaten zor ve sıkıntılı süreç, bu süreci sulandırmadan kolaylaştırmak gerekir. Böyle bir yaklaşım hem ülkemiz hem de insanlık için oldukça yararlı sonuçlar doğuracaktır.
2 yorum
Sayın Hocam,
Çoğumuz işlerimizin yoğunluğundan dolayı gündemi takip edemiyor veya kaçırabiliyoruz. Ben de bir vesile ile dün bu konuyu bir akademisyen arkadaşımdan öğrendim. Fen bilimleri alanında çalışan birisi olarak ilk tepkim “öyle şey olur mu?” şeklinde oldu. Akademik hayata girdiğimde, birçok insan gibi aşamaların nasıl ilerlediğini zamanla öğrendim. Doktora bizim için özellikle “doktora yeterlilik süreci” ciddi, korkutucu bir aşamaydı. Kolayca doktor ünvanı almanın zor olduğunu bilerek yetiştirildik. Bu yeni önerilen 3 makale sistemi, doktora yeterlilik sonrası mı, yoksa hiç yeterlilik olmadan mı, bilmiyorum. Konunun detayına gerçekten vakıf değilim. Ancak ilk duyduğunda insanın kulağına “3 makale yap ve Dr. ünvanını al” gibi geliyor. Bu payeyi (Doctor of Philosophy) verebilmek için kişinin temel kriterleri karşılayıp karşılamadığını gözden geçirmek lazım. Bilimsel çalışmanın temel basamaklarını özümsemiş, tek başına bunu aşamaları yeniden ve yeniden gerçekleştirme yetisine sahip; basitçe gözlem yapıp hipotez kurabilen, hipotezlerini geçerli yöntemlerle doğrulayabilen veya çürütebilen, sonuçlarını tartışabilen ve uygun şekilde bilim camiasıyla paylaşabilen bir birey yetiştirmek “doktora süreci”nin amacı. Aklımda da, temelde bunu sağlayan kişiler bu payeyi alır düşüncesi sabit. Makale yapmak bunu sağlıyor görünebilir ama Türkiye koşullarında bunun nasıl suistimal edilebileceğini de düşünmemiz lazım. Bazı disiplinlerde 3 makale yapmak zor olabileceği gibi, bazılarında bu o kadar kolay olabiliyor ki. Bir de “fake” olarak tabir edilen sahte, sonucu uydurulmuş, bilimsel veriye dayanmayan makaleler ve emeksiz yapılan makaleler de mevcut. Elbette bunu genellememek lazım. Sizin de dediğiniz gibi, mükemmel akademik şartlar ve hocalar ile, normalde hiçbir sorun kalmaz. Ama ülkemiz koşullarında bu yeni öneri ne kadar sağlıklı uygulanır, doğru bir tercih midir, insanların kuşkulu bakmalarını da mazur görmek lazım. Bu konunun daha iyi tartışılıp anlaşılması için belki de Akademik Akıl platformunda bir Youtube Programı yapılabilir. Sizin moderatörlüğünüzde bir programı zevkle izleriz hocam.
Saygılarımla.
Değerli Hocam,
Yorumlarınızdaki kaygıları çok iyi anlıyorum ve aslında benim de benzer kaygılarım yok değil. Ancak, bu konuda karşıt görüşlere sahip kişilerin katılacağı bir panelde tartışılması ortak aklın bulunması açısından çok yararlı olacaktır. Umarım Akademik Akıl Platformu böyle bir paneli düzenler. Katkılarınız için çok teşekkür ediyorum.