4.3. CUMHURİYET BAŞLANGICI
Millî Mücadele yıllarında (1918- 1923) ülkedeki bütün kurumlar gibi darülfünun da ciddi sıkıntılar yaşamıştır. 1918-1919 öğretim yılı başında yabancı hocalar ülkelerine dönmüşler. Bütçe tasarrufları sebebiyle fakülteler için kiralanan binaların hemen hepsi boşaltılmıştır. Savaş sonunda terhis edilen talebelerin de dönmesiyle geniş ölçüde yer ve hoca sıkıntısı ortaya çıkmıştır. İstanbul Darülfünunu 1919’da hazırlanan bir ıslahat programı ile Osmanlı Darülfünunu adıyla yeniden canlandırılmaya çalışılmıştır. 11 Teşrinivvel 1335 (11 Ekim 1919) tarihli bu nizamnamede (Düstar, ikinci tertip, XI. 40 l-409) fakültelere “medrese” denmeye başlanmış ve önemli bir gelişme olarak da darülfünunun ilmi muhtariyeti tasdik edilmiştir.
Ayrıca darülfünunun başına müderrislerin seçtiği bir darülfünun emininin getirilmesi ve bu eminin başkanlığında fakülte reislerinin temsilcilerinden oluşan bir darülfünun divanının kurulması sağlanmıştır. Bu nizamname ile aynı zamanda “devre-i dersiyye” (sömestr) usulü uygulamaya konulmuştur.
Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar darülfünun bu hüviyetiyle eğitim ve öğretim faaliyetlerini sürdürmüştür. Lozan Antlaşması’ndan hemen sonra İngilizler ‘in boşalttığı Harbiye Nezareti binası (bugün İstanbul Üniversitesi merkez binası) darülfünuna tahsis edilerek yer darlığı büyük ölçüde halledilmiştir. 1923’te Ankara’da toplanan birinci ilmi heyette darülfünun ve yüksek okullar ele alınmıştır. 3 Mart 1924 tarihinde yürürlüğe giren tevhid-i Tedrisat Kanunu ile lağvedilen medreselerin yerine yeniden ilahiyat Fakültesi kurulmuştur. (bk. iLAHiYAT FAKÜLTESİ)
1 Nisan 1924 ‘te Türkiye Büyük Millet Meclisi darülfünuna hükmü şahsiyet tanıyarak katma bütçe ile idare edilmesine karar vermiştir. Böylece darülfünun ilmi, idari ve mali bakımdan muhtar bir hüviyet kazanmıştır. Bu kanuna dayanarak vekiller heyetinin 21 Nisan 1924 tarihinde kabul ettiği şekil ve esaslar, darülfünunun lağvedilip İstanbul Üniversitesi’nin kurulduğu 1933 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.
Hükümetin 5 Mayıs 1933 tarihli toplantısında, darülfünunun kapatılarak yerine yeni esaslara göre İstanbul Üniversitesi’nin kurulması kararlaştırılmıştır. Hükümetin bu yöndeki teklifi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 31 Mayıs 1933 tarihli oturumunda darülfünun ve bağlı kuruluşlarının bu tarihten geçerli olmak üzere lağvedilmesi kararlaştırılmış, Maarif Vekaleti 1 Ağustos’tan itibaren İstanbul Üniversitesi’ni kurmakla görevlendirilmiştir. Yeni üniversitenin kadro işleriyle bizzat Reşid Galib meşgul olmuştur. Darülfünun kadrosundan toplam olarak altmış bir öğretim elemanı yeni üniversite kadrosuna alınırken seksen iki öğretim elemanı dışarıda bırakılmıştır.
Ayrıca kadro dışı bırakılanlar arasında Avrupa’da öğrenim görmüş veya ihtisas yapmış, milletlerarası ilmi kuruluşlara üye olmuş, mükafat almış, ilmi eserler telif etmiş, ülkede modern araştırma kurumları tesis etmiş veya bunlara katkıda bulunmuş, nihayet bir kısmı daha sonra üniversiteye davet edilmiş olan M. Fuad Köprülü, Ahmet Ağaoğlu, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Şekip Tunç, Ö. Ferit Kam, Ahmed Refik Altınay gibi ilim adamlarının da bulunduğuna bakılırsa değişiklik sebeplerin neyin rol oynadığı düşünülebilir.
NOT:
“Önceki yazımızda bir okuyucum sosyal medyadan bana aşağıdaki bilgileri aktarmıştır. Kaynak vermeden aktaracağım bilgileri benim verdiğim tarihten önceki zamanları içine almaktadır. Yani Osmanlı, eğitimi hiçbir zaman arka plana atmamıştır.
İstanbul Teknik Üniversitesi: Mühendishane-i Bahr-i Hümâyûn, (Deniz Mühendishanesi) 1773 te III. Mustafa zamanında tersane ve donanmanın geliştirilmesi ve de tersane halkının eğitilmesi amacıyla açılmış teknik okuldur.
Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn, (Kara Mühendishanesi) Osmanlı ordusu için topçu ve istihkâm subayı yetiştiren askerî okul. III. Selim zamanında yeniden yapılanmanın en önemli kurumlarından biri olarak 1795’te açılmıştır. 1883 te, Hendese-i Mülkiye, 1909 da Mühendis Mekteb-i Alisi, 1941 de Yüksek Mühendis okulu, ve nihayet 1944’te İstanbul Teknik Üniversitesi adını almııştır.
Tıp Fakültesi:
Sultan II. Mahmud, Yeniçeri Ocağı’nın kapatılması ardından modern bir orduya sahip olma hedefinin bir parçası olarak yeni orduya (nitelikli hekim ve cerrah yetiştirilmesi için Vezneciler’deki Tulumbacılar Konağı’nda bir askeri okul niteliğindeki Tıbhane-i Âmire’yi kurdurdu. Okul, 14 Mart 1827 de faaliyete geçti. Bu okul, ülkemizde açılan ilk tıp okuludur. Modern tıp eğitimine geçişin,
14 Mart 1827 tarihinde Tıphane ve Cerrahhane-i Amire isimli okulun açılmasıyla başladığı kabul edilir; 14 Mart tarihi bu nedenle ülkemizde ‘Tıp Bayramı’ olarak kutlanmaktadır.
Harp okulu:
Mekteb-i Harbiye-i Şahane, Sultan II. Mahmud’un emriyle 1834 te kurulmuştur. Mekteb-i Harbiye, 1 Temmuz 1835’te Maçka’da padişahın da katıldığı bir törenle eğitim ve öğretime başlamıştır.
Sityasal Bilgiler Fakültesi: (Mekteb-i Mülkiye);
Devletin idârî kademelerinde görev alacakları yetiştirmek amacıyla, İstanbul Fatih’te kuruldu. Okulun resmi adı “Mekteb-i Fünun-u Mülkiye” idi. Sultan Abdülmecid zamanında, 12 Şubat 1859 tarihinde törenle açılmıştır.
Görüldüğü gibi, Teknik okullar, Tıbbiye, Harbiye ve Mülkiye, Abdülhamit’ten çok önce kurulmuşlardır.” (Prof. Dr. Haldun Güner)
2 yorum
Tarihimizin bilinmeyenlerinden biri daha dikkatli nazarlara sunulmuştur!.
Günbegün daha nicelerine İnşallah..
Teşekkür ediyorum, inşaallah.