4.4. MEDRESE (İSLAM DİNİ KURALLARINA GÖRE EĞİTİM VERİLEN YER, FAKÜLTE)
Müslüman ülkelerde orta ve yükseköğretimin yapıldığı eğitim kurumlarının genel adı medresedir.
Medrese dönemi o ülkeler üzerinde eğitim, kültür ve bilgi yönü ile büyük etki yapmış, Hristiyan din adamları ile diğer bazı kimseler buralardan aldıkları bilgileri memleketlerine taşımışlardır.
Bu sayede İbn Rüşd’ün düşünceleri, Müslüman Doğu’dan çok Hristiyan Batıyı etkilemiş ve burada doğan Averroisme (ibn Rüşdcülük) cereyanı kilise tahakkümünün ve skolastik anlayışın sarsılmasında önemli rol oynamıştır.
İspanyollar Mürsiye’yi (Murcia) zaptettikileri zaman, krallık dönemin alimlerinden Muhammed b. Ahmed el Mürsi’yi hizmetine alarak adına bir medrese inşa ettirmiş, Mürsi burada müslüman, Hristiyan ve Yahudilere mantık, hendese, tıp, felsefe ve musiki dersleri vermiştir (İbn Hacer. III, 375).
Medrese gibi görev yapan zaviye (din bilgisinde kullanılan küçük tekkeler), hankah (bir şeyhin yönetiminde tasavvuf eğitiminin verildiği mekân), ribat (misafirhane, pansiyon, üs veya dinlenme yeri) vb. müesseseler de vardır.
Kahire’deki Şeyhcı Hankahı’nda dört mezhep fıkhı, hadis, kıraat ve tasavvuf okutulmaktadır. Bazı hankahlarda ise bir mezhebin öğretildiği belirtilmektedir (Makrîzî. II. 292, 421).
İçinde Allah ın kitabının bulunduğu yerler olduğundan medreseler de mescid telakki edilmiş. Hz. Peygamber’in bir hadisinde geçen ifadeyle (Müslim, “Zikr ve’d du’a”, 38) “AIIah’ın evlerinden bir ev” sayılmıştır (Nevevi. XVII, 22; Azimabadi, IV. 230).
Osmanlı Dönemi, İslam eğitim sisteminin temel kurumu olan medrese Osmanlılar döneminde fiziki şartları, mimari özellikleri, programı ve temsil ettiği zihniyetle önemli gelişmeler göstermiştir.
Medrese bu dönemde sıbyan mektebinden sonra orta, lise, yüksek okul ve üniversite eğitimine tekabül eden, İslami kimliği sebebiyle sadece müslümanların devam ettiği bir eğitim kurumu özelliği taşımıştır.
Osmanlı Beyliği’nde ilk medrese olarak Orhan Gazi’nin 1331’de kurduğu, İznik Orhaniyesi adını da taşıyan İznik Medresesi gösterilmektedir (Âşıkpaşazade, s. 119; Neşri, I, 63).
Bu medreseye önce Mısır’da yetişmiş, eserleriyle tanınmış alim Daveıd-i Kayseri, ardından Taceddin-i Kürdi, Alaeddin Ali Esved müderris olarak tayin edilmiştir.
I. Murad, Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmed, ll. Murad ve bunların devlet ricalinin yaptırdığı yirmi bir medrese ile Bursa cazip bir ilim merkezi olmuştur.
Bursa’daki ilim ve medrese hayatı önemini kaybetmemekle birlikte 1361 ‘de Edirne’nin fethiyle medrese tarihinde yeni bir safha açıldı. Burada Çelebi Mehmed devrinde iki, ll. Murad döneminde dokuz yeni medrese tesis edilmiştir.
1326-1451 devresinde seksen dört medresenin yapıldığı tesbit edilmektedir.
Bunlardan on biri Orhan Bey, sekizi 1. Murad, yirmisi 1. Bayezid, yedisi 1. Mehmed, otuz yedisi ll. Murad zamanında kurulmuş, bir medrese de fetret döneminde inşa edilmiştir.
Bunun Süleymaniye Külliyesi’nin Marmara denizi yönündeki medreseleri elli üçü Anadolu’da,
yirmi dokuzu Rumeli’de ve ikisi Kudüs’te idi. (İhsanoğlu, LXVI/247120021. s. 897).
Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethiyle başlayan yeni dönem, Osmanlı ilim hayatı ve medrese teşkilatı için önemli adımların atıldığı devreyi oluşturmaktadır. 857’de (1453) fetihten sonra İstanbul’da eğitim faaliyetleri Zeyrek kiliseleri ve Ayasofya’daki bazı keşiş odalarında yapılmıştır.
863’te (1459) Eyüp Medresesi hizmete açılmıştır.
875 (1470) yılında tamamlanan Fatih Külliyesi içerisinde sekiz medreseden oluşan Sahn-ı Seman (sekiz avlu) ve bunların bir sıra gerisinde yer alan sekiz Tetimme Medresesi tesis edilmiştir.
Bu medreseler konumu, fiziki ve mimari özellikleri, sağlanan maddi imkanlar ve bilhassa müfredat programı ile bir yüksek öğretim ve araştırma kurumu özelliği kazanmıştır.
ll. Bayezid biri Amasya’da (ı481-1486), diğeri Edirne’de (1484-1488). Üçüncüsü de İstanbul’da (1501- ı 505) kendi adıyla anılan semtte inşa ettirdiği üç önemli külliye içerisinde medreseler kurmuştur.
İstanbul’daki medresesinde müderrislik görevini şeyhülislamlara şart koşmuştur. Bu görev dönemin şeyhülislamı Zenbilli Ali Efendi ile başladıysa da şeyhülislamların yoğun işleri sebebiyle fiilen ders vermeleri mümkün olmayınca bir vekil vasıtasıyla yürütülmesi yoluna gidilmiştir (b k. DERS VEKALETİ).
118
1 yorum
Sayın Prof. Dr. Cahit Kurbanoğlu
Elinize sağlık. Teşekkür ederim. Şu an yaşadığımız medeniyet, sadece batılı “alim” ve “filozof”ların eseri değil mi İdi?!
“Bu sayede İbn Rüşd’ün düşünceleri, Müslüman Doğu’dan çok Hristiyan Batıyı etkilemiş ve burada doğan Averroisme (ibn Rüşdcülük) cereyanı kilise tahakkümünün ve skolastik anlayışın sarsılmasında önemli rol oynamıştır.” Tespitinde bulunmuşsunuz.
Medreselerden batıya yapılan fikir ve innovasyon ihracatının, RÖNESANS üzerine etkileri olmuş mudur?
Cevaplarsanız mutlu olurum
Saygılarımla.