4.8. BAŞARININ DEĞERLEDİRİLMESİ
Osmanlı medreselerinde sınıfın değil dersin geçildiği,
her dersin
başlangıç (iktisar),
orta (iktisad) ve
ileri (istiksa) seviyelerinde ele alınıp her ders için;
en az üç kitabın takip edildiği,
talebenin ders hazırlaması,
dersin işleniş tarzı,
hoca talebe münasebetleri hakkında bilgiler heyet tarafından yazılan Kevakib-i Se b’ a, (1728-1741) da yer almaktadır.
Medrese programında tarih, coğrafya, Türk edebiyatı ve Fars edebiyatı yer almadığı halde Osmanlı medreselerinden yetişen, daha sonra yıllarca müderrislik yapan birçok alimin tarih kitapları yazdığı, bunların içinde divan sahibi şairlerin olduğu bilinmektedir.
Osmanlı devlet teşkilatına dair anonim bir eser olan Hırzü’l-müluk’e göre (s.195) medreseye devam eden bir talebe önce bir miktar sarf ve nahivle diğer başlangıç derslerini (muhtasaran) ayrıca mantık, kelam ve meani okumakta, İstanbul’a gelince Hâşiyetüt-Tecrid (Kelâm ile ilgili kitapların okutulduğu) medreselerinin her birinde üçer dörder ay kalarak her müderristen beş altı ders görüp dört beş yıl zarfında Semâniye (yüksek ihtisas) medreselerine ulaşmaktadır.
Orada bir yıl kadar durmakta, ardından padişah medreselerine girmekte, birçok alimden yararlanarak yirmi beş -otuz yaşlarında mülazım (teğmen) olup medreseye veya kadılığa talip olmaktadır.
Medrese- kadılık- müftülük görevlerine ait derecelerin birbirine uyumu sağlanarak genelde müderrislikten kadılığa (Osmanlı döneminde pek çok farklı davaya bakan mahkeme başkanı), bazan da kadılıktan müderrisliğe (akademisyen) geçişin olduğu görülmektedir.
Medrese eğitiminin temel unsurunu müderrisler oluşturmaktadır. Osmanlı sisteminde talebelerin hangi medresede okuduğu değil hangi hocalardan ders aldığı önemlidir.
Özellikle icazetnamelerde hoca silsilesine vurgu yapılmaktadır. Genel olarak Fahreddin er-Razi ekolünün medrese eğitim sisteminde büyük etkisi olmuş, Molla Fenari, Molla Yegan, Hızır Bey ve sonraki ulema ile bu ekol sürdürülmüştür.
İlk Osmanlı medreselerinde ders veren müderrislerin çoğu İslam dünyasının tanınmış ilim merkezlerinde yetişmişler, sonradan gelerek ders vermek üzere istihdam edilmişlerdir.
Tarihi kayıtlara göre Molla Yegan hacda tanıştığı genç alim Molla Gürani’yi Edirne’ye davet etmiş, ll. Murad çok beğenip takdir ettiği Gürani’ye Bursa Yıldırım ve Kaplıca medreselerini vermiş, ardından şehzadesine (ll. Mehmed) hoca olmasını istemiştir.
XIV-XVI. yüzyıllarda Anadolu’dan İslam ülkelerine giden alimlerden
ellisinin İran’da,
yirmi yedisinin Mısır’da,
onunun Maveraünnehir’de,
dokuzunun Suriye ve
ikisinin Irak’ta öğrenim gördüğü tespit edilmiştir (Lekesiz, s. 27-28).
Medrese Müştemilatı ve Gündelik Hayat,
Medreseler genellikle tek katlı, bir avlu etrafında bir dershane ile talebe odalarından oluşan kagir binalardır.
Dershane, müderris odası ve danişmend (bilgili, ilim sahipleri) hücreleri hemen her medresede bulunmaktadır.
Medreselerde ayrıca bir mescid yer almaz, genellikle bir mihrap yeri olan dershanelerde vakit namazları kılınmaktadır.
Fazla Olanlar Kullanılanlar:
Üniversite açılmasında ilk, hedef devlet hizmetini iyi bir şekilde yürütecek memur yetiştirmek olduğu için münasip bir mahalde darülfünun teşkiliyle yeni bir tahsil müessesesinin kurulması (DARÜLFÜNUN) istenmektedir.1
Darülfünun (üniversite) binasının inşasını Ayasofya civarında tespit etmiş, 125 odalı, gösterişli, Avrupa üniversitelerine benzer şekilde büyük bir binanın 1865 Mart’ında inşaatını bitirmiş, ancak darülfünun olarak kullanılmamış, on dokuz yıl sonra eğitim yönü tamamlanmıştır.
(Fossatı. Die Hagia Sophia. Dortmund 1890. Tablo 20)
Osmanlı Devleti’nde ll. Meşrutiyetin ilanına kadar (1908) yürürlükte kalan 198 maddelik bu nizamnamede elli bir madde ile yeni adıyla Darülfünün-ı Osmani’ye yer verilmiş,
Hikmet ve Edebiyat,
Ulüm-i Tabiiyye ve Riyaziyyat,
Hukuk şubelerinden oluşan üç ayrı fakülte bulunmaktadır.
Üç yılı öğretim, bir yılı mezuniyet tezi için olmak üzere araştırmaya dayalı toplam dört yıllık eğitim verecek olan darülfünuna on altı yaşını doldurmuş, idadi (lise) mezunu veya o derecede malumatı olan talebeler alınmaktadır.
Her şubelerin ayrı ayrı detaylı ve kapsamlı ders programları hazırlanmış,
mezuniyet tezi,
müderrislik tezi gibi araştırmaya dayalı çalışmalara yer verilmiş,
darülfünunda müze, kütüphane, laboratuvar gibi birimlerin de açılması öngörülmüştür.
1869 Nisan’ında padişahın irade-i seniyyesiyle kuruluşu tasdik edilen Darülfünün-ı Osmani’ye
Ekim 1869’da talebe kaydına başlanmış ve
müracaat eden 1000 kişiden imtihanla 450 talebe alınmıştır.
Kütüphane için Avrupa’dan kitap ve ilmi dergiler sipariş edilmiş,
Darülfünunda okutulacak kitapları Batı dillerinden tercüme ettirmek için
hemen göreve başlayan bir tercüme heyeti oluşturulmuş;
Fizik laboratuvarı için çeşitli alet ve edevat sipariş edilmiştir. (Takvim-i Vekayi’, cilt sy. 1144) (ilk Osmanlı resmî gazetesi)).
İkinci darülfünun binası-Çemberlitaş İstanbul’da (günümüzün Basın Müzesi), Darülfünun-ı Osmani, 1870 Şubat’ında Sadrazam Ali Paşa, Maarif Nazırı Saffet Paşa ve diğer ileri gelen devlet adamlarının da hazır bulunduğu büyük bir merasimle açılmıştır.
4.9. ÜNİVERSİTE HOCALARI
Darülfünunun, ağustos ayına kadar sürecek olan 1870 yılı birinci sınıf ders programı ve hocaları 1 Zilkade 1286 (2 Şubat 1870) tarihli Takvim-i Vekayi’de (sy. 1184) şöyle gösterilmiştir:
Edebiyat, Selim Efendi;
Fransızca, Konstantini (Konstantinidi) Efendi;
Tarih-i Umumi, Mahmud Efendi;
Coğrafya, Halid Bey;
Hikmet-i Tabfiyye (Fizik), Aziz Efendi;
Hesap (Matematik), Tevfik Bey;
Resim. Mösyö Giz;
İlm-i Hukuk, Ahmed Kâmil Efendi;
Mantık. Kerim Efendi.
Osmanlı dönemi öğretim ve eğitimini öğrenmeden ve sonuçlarını görmeden aleyhinde hüküm vermek zulüm olur. Bugün eğitim seviyemizi bir analiz edelim ve o günkü sonuçlarla bugünkü sonuçları mukayese edelim. Bakalım ki eğitimde ileri mi gitmişiz, yoksa halen eksik çok şeylerimiz mi var?