Sonunda bunları da gördük. Sağlık çalışanları maaş azlığı başta olmak üzere özlük hakları ve çalışma koşulları, iş güvencesi gibi sorunlar nedeniyle 5 Kasım’da bir günlük iş bıraktılar.
Hekimler sorunlarını şimdiye kadar, her yerde, her platformda ve her koşulda yasal zeminlerde olmak kaydıyla pek çok kez dile getirdiler. Burası doğru mu? Evet. iyi de şimdiye kadar ne oldu? Kocaman bir hiç.
3 Kasım Medimagazin’in 150. sayısı önümde. Okuyorum: TTB başkanı, merkez konseyi üyeleri, Ankara Tabip odası temsilcileri Sağlık bakanını ziyaret ediyorlar. Sorunlarını ve yapacakları bir günlük iş bırakma eylemini anlatıyorlar. Merak ediyorsanız, lütfen www.turkiye-klinikleri.com internet sitesinden bakınız. Sayın Bakan’ın ağzından, “evet arkadaşlar sorunlarınızı biliyorum, bunları düzeltmek için şu girişimlerde bulundum, şunları başlattım, ileride şunların yapılmasını planlıyoruz” gibi herhangi bir cümle yok. Sadece eylemin yasal olmadığını, kanuna göre işlem yapacaklarını vs. söylüyor. Daha doğrusu Sayın Sayek ve arkadaşları boşuna nefeslerini tüketiyorlar. Buna görüşme bile denmez, diyalog hiç denmez. Birileri coğrafya anlatıyor, cevapları tarih olarak veriliyor.
Bunun böyle olacağı bütçe komisyonundaki konuşmalardan belli değil mi? Sağlıkçıların bozulan gelir durumlarını düzeltmek için bakanlıktan en ufak bir istek bile yok. Sayın Bakan bu sorunların hiçbirini bilmiyor olamaz. En azından komisyonda bir şeyler yapılabilirdi. Maliye Bakanı, hatta gerekiyorsa Sayın Başbakan’dan yardım talep edilebilirdi.
Arkadaşlar niyet olmayınca hiçbir şey olmaz. Niyeti olmayandan da girişim beklemek enayilik olur.
2001 yılı 14 Mart Tıp Bayramı töreninde, ev sahibi idareci olarak zamanın Sağlık Bakanı’nın önünde dile getirdiğim gibi, “devletler şu beş ana sütun üzerinde yükselirler. Bunların hepsi aynı güçte olmalıdır. Sırasıyla: Güvenlik, eğitim, sağlık, adalet ve maliye. Eğitim ve sağlığa gerekli önemi veremeyen milletlerin gelişmiş toplumların katına çıktığı hiç görülmemiştir. Hakim, subay, astsubay, polis ve maliyeci. Evet hepsi doktordan daha az eğitim görmüştür, ancak hepsi de bizlerden kat be kat, daha fazla maaş alırlar. Devlet lojmanlarında otururlar. işlerine servisle gider gelirler. Hatta subay ve polisleri öğretmen eşleri, eşlerinin tayin oldukları şehirlerde adına 38-58 mi, bilmem ne maddesi gereğince istedikleri okula sıra beklemeden şak diye tayin ediliyorlar. Bundan haberiniz var mı?
Soruyoruz neden böyle diye? Nedeni çok basit. Onların bakanları var. Sorunlarını biliyor ve çözecek güçleri var. Bugün sağlıkçılar mezun olduklarında açlık sınırında maaş alıyorlarmış, iş riskleri fazlaymış, güvenceleri yokmuş, nöbet parası almıyorlarmış, angaryada çalıştırılıyorlarmış, gecekondu semtlerinde oturuyorlarmış, mış mış mış kimin umurunda.
Şimdiye kadar, sayın bakanın biz meslektaşları lehine olacak herhangi bir olumlu girişimini ne yazık ki göremedik. Sanki bakanlık koltuğunda, doktor değil de başka meslekten biri oturuyor gibi.
Eskiler yağmasan da gürle’ derler. Sen meslektaşlarının lehine olacak birtakım girişimleri bir başlat bakalım. Bakarsın bir kısmı gerçek oluverir. Yapamadıklarını da eh ne yapalım olmadı dersin.
Bıçak kemiğe dayanmış olsa da, tuzu kuru olanın hiç haberinde olur mu..? Vermeden almak sadece Allah’a mahsus. Meslektaşları lehine bir şeyler vermeden, olumlu hiçbir şey yapmadan koltukta oturulacak, bu mümkün değil. idarecilik geçici bir iş, bugün varsa, bakarsın yarın yok oluverir. Meslek ise kalıcı, dönülecek yer yine meslektaşlar arasıdır.
Sayın Bakanım bu gözler nice bakanlar gördü. Bizler dün mesleğimizi yaptık, yarın sağ kalırsak yine yapıyor olacağız. Amacımız hem işimizi yapmak hem de bozulmaya yüz tutmuş onurları korumak. Sizden tek beklentimiz içinden yetiştiğiniz sağlıkçıların sorunlarına biraz daha gerçekçi yaklaşmanız. Ancak bu şekilde, şimdikinden daha başarılı olabilirsiniz.
Saygılarımla.