8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ymüş?
O da ne?
Kadınların tevhidi eşitliğini kabul etmeyenlere karşı tarihi haykırış günüdür.
Desene mazlumlar ve mağdurların günüdür.
Keza anaların haklarının ayaklar altında alınmaması günüdür.
Kadın ve erkek arasındaki haklar konusunda, tevhidi (eşitliği) kabul etmeyenlere, tarihi bir haykırış günüdür.
Bu durum dünyada kadınlar günü olarak kabul edilmiştir.
Hakkı ve tevhidi, cinsiyete mahkûm edenlere, dur ve hakka uy çağrısıdır.
Ne yazık ki bu çağrı sadece sözdedir, özde tarihten günümüze hiç bir şey değişmemiştir.
Bugün kadın ve erkek arasında, iş bölümü ve iş taksimi sorunsalı yaşanmaktadır.
Bugün kadınlara Allah’ın verdiği miras hakkı bile verilmez.
Bu insanlar da, Müslüman olduklarını iddia edip camiden de çıkmazlar.
Cahiliye adetlerine gerisin geri döndüler.
Bu insanlar, güneye gömülmeyi hak bile etmezler.
Desene ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz dediler, Basra da harap oldu, Bağdat ta.
Adil bir dünya kuramadık. Hakça bir düzende yaşayamadık.
İnsan, sosyo-kültürel bir varlık olması nedeniyle, pratik eylemleriyle ait olduğu toplumun değer yargılarını da yansıtır.
Toplumu oluşturan bireyler, bu sosyo-kültürel etkiler vasıtasıyla değer yargıları ve ön kabullerini dinî söylemlere de dönüştürebilirler.
Bu tür dinî söylemler ve sosyal algılar, tarih boyunca kadınları, cinsiyet ayrımına dayalı eşitsizlik ve haksızlıklarla karşı karşıya bırakmıştır.
Kadınların, ”sosyal içerikli ibadetleri” ve “şahitliği” gibi hukukî konularda farklı statülerde görülmesi son yüz yıllarda merak konusu olmuştur.
Naslarda dini emir ve yasaklara muhatap olma noktasında kadın ve erkek arasında bir farklılık bulunmazken; bu mükellefiyetlerin ifasında fıtrattan kaynaklanan psikolojik ve fizyolojik farklılıklar zaman zaman bazı yükümlülükleri kadınlardan kaldırmaktadır.
Bu durum, zamanla kadınların sosyal içerikli ibadetlere iştirak yükümlülüklerinin olmadığı gibi bir algının da doğmasına neden olmuştur.
Kadınların aleyhine gelişen bu durum, Kur’an’ın ruhuyla, İslâm Peygamberinin uygulama ve söylemleriyle çeliştiği halde, toplumların sosyo-kültürel yapılarında belli oranlarda zemin bulmuştur.
Kadınların sosyalleşmelerinin önünde engel teşkil eden bu durumlar, kadınları, sosyal içerikli ibadetlere iştirak yükümlülüklerinin olmamasından ziyade onlara verilen ruhsatın kapsamına dair genişliğin zamanla yasağa dönüştürülmesinden kaynaklandığı sanılmaktadır. Saygılarımla.