Seviyorum ben bu Ekşi Sözlüğü. Dolayısıyla, bu yazıya başlamadan önce, “interdisipliner” sözcüğünün anlamından tam olarak emin olmayı istedim ve interdisipliner ne anlama geliyor diye Ekşi Sözlüğe baktım. Söz konusu web sitesinde, interdisiplinerin karşılığı şu: Bir olguyu, bir disiplinin tamamen açıklayamaması ya da aynı olguya yönelik farklı disiplinlerin farklı şeyleri söylemesine engel olmak ve disiplinler arası bir bütünlük sağlamak amacıyla birbirinden farklı disiplinlerin bir arada çalışması olayı.
Farklı disiplinlerin bir araya gelerek bir olguyu aydınlatmaya çalışması… Kulağa hoş geliyor. Neden olmasın ki??? Ama bir yandan olur mu ki? Nasıl ve kolay mı?
Aslında, ben ülkemizde bu kültürün daha çok tıp alanında gelişmiş olduğunu düşünüyorum. Tıp alanında ve tıbbın değişik alt disiplinlerinde… Çünkü, tıp mensupları hastayı bir bütün olarak ele almak zorundalar ve doğrudan insan hayatına yönelik çalıştıkları için de, uzman olmadıkları alanlarda birbirlerinden danışmanlık/konsültasyon hizmeti almaları da kaçınılmaz oluyor.
Şahsen interdisipliner çalışma yapmaya hevesli olmaya, uzmanlık ve doktora sırasındaki danışman hocam tarafından teşvik edildim: “Sevgili Selen benim bir akademisyen olarak her şeyi bilmem mümkün değil, yanıtını aradığın ve sana yeni ufuklar açabilecek, benim dışımda pek çok başka ve farklı disiplinlerden akademik personel var” derdi hep. Ve çoğu zaman sağ olsun, beni yakın ve ilgili dal hocalarından ders almaya ve bunun yanı sıra, egosundan sıyrılarak, farklı disiplinlerden değişik kişilerle işbirliğine girmeye teşvik etti 23-30 yaş aralığımda sürekli. Ben bu sayede Genel Ekonomi, Sağlık Ekonomisi ve Sağlık Finansman Sistemleri derslerini Türkiye’nin bu alanda en önemli ve ilk sağlık ekonomisti olan, çok değerli bir hocadan aldım. Kendisi o yıllarda Sağlık İdaresi Yüksek Okul Müdürü idi. Ama bir yandan Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda o yıllarda doçent olan ODTÜ mezunu, sağlık ekonomisi çalışan bir başka hocadan da ders aldım Sağlık Ekonomisi konusunda. Yine aynı anabilim dalında, bana çok güzel ve özel ufuklar açan ODTÜ Sosyoloji Bölümü mezunu ülkemizin sayılı Sağlık Sosyoloğu ve Antropoloğu olan bir başka hocadan “Sağlık Antropolojisi”, “Sağlık Bilimlerinde Sosyal Araştırma Yöntemleri” gibi beni mesleki açıdan son derece geliştiren iki ayrı ders aldım. Ve işin daha da güzeli bu dersleri veren hocamın çok zorlu ama bir o kadar anlamlı ve bana çok bilgi edindiren bir UNDP projesinde asistanı olma şansım oldu. Konu “Madde Bağımlılığı” idi. Bu projede İstanbul Bakırköy’deki Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nin AMATEM Kliniği’nde görev yapan hekim, psikolog, psikolojik danışman rehberlerle birlikte çalışmıştık. Tüm bu meslek gruplarının benim gibi bir eczacı ve projenin üniversite ayağını yürüten sosyolog hocam ile çalışması hem yazdığımız ara raporlar ve final raporunu hem de araştırmamızı çok güçlü kıldı inancındayım. Ben şahsen hepsinden (Hastane başhekimi, AMATEM klinik şefi, hekimler, psikolog, psikolojik danışman ve rehber, sosyolog) çok öğrendim. Ama asıl bu tür çalışmayı ve takım çalışması alışkanlığını, MSD İlaç Firması’nda doktora sonrası araştırmacı pozisyonunda Amerika Birleşik Devletleri’nin New Jersey Eyaleti’nde bulunurken, 2001-2002 yıllarında edindim. Benim için harika bir deneyimdi. 14 kişilik ekibin içinde hangi meslek grupları yoktu ki… Hekim, Eczacı, Ekonomist, Epidemiyolog, Biyoistatistikçi. Bunların her biri değişik millettendi ve de; İngiliz, Fransız, Belçikalı, Amerikalı, Slovakyalı, Nijeryalı, Yunan, Hintli, Çinli, Filipinli, ve Tayvanlı olmak üzere çok farklı coğrafyalardan kopup gelmişlerdi Merck İlaç Firmasının “Worldwide Human Health Marketing” kompleksinin New Jersey’deki “Outcomes Research Department” çekirdek ekibine. Hepsi kendi alanında uzman ve herkes birbirine yardımcı, birbirini tamamlayan… Farklı disiplinlerden oluşan bu uzman ekip, ilaç daha faz-2 aşamasında iken, farmako-ekonomik açıdan ilaç tedavisinin maliyet-etkili ve/veya maliyet-kazançlı olacağını ortaya koyan, diğer bir deyişle kanıtlayan farmakoekonomik analizleri gerçekleştirmeye çalışan, yaş ortalaması 35-40 olan bir gruptu. Sanırım en gencimiz 20li yaşlarının sonunda en yaşlımız da 60 civarında idi. Elbette farklı yaşları içeren, interdisipliner bir ekip olmanın da yaptığımız işe kattığı değer yadsınamazdı.
Daha sonrasında sosyolog, klinisyen tıp doktorları, halk sağlığı uzmanları, biyoistatistik alanında yetkin kişiler ve işletme fakültesi mezunları ile de çalıştığım oldu. Kanımca sosyal bilimcilerin sağlık bilimcileriyle ilgili proje ve araştırmalarda birlikte çalışması bilimsel verilerin toplanıp, raporunun/makalesinin hazırlanıp, diğer meslektaşlar ve toplumla paylaşılması çok anlamlı oluyor. Her iki bilim alanı (Sağlık Bilimleri ve Sosyal Bilimler) birbirini bütünlüyor zira. Kısacası interdisipliner çalışma, araştırmanızı güçlü kılan, birey olarak araştırmacıya da pek çok önemli meziyet ve bilgi kazandıran bir kavramdır.
Hem interdisipliner hem de multidisipliner çalışmaların ülkemizde sayısının daha da artması ve farklı dallarda araştırma yapanların da birlikte çalışmaya hevesli olması dileklerimle.
3 yorum
Bir araştırma görevlisi olarak az da olsa bana bir ışık tuttunuz. Teşekkür ederim hocam size.
Yazım kısa olunca, belki az ışık olmuştur. Ama şu kadarını söyleyebilirim (daha fazla ışık tutmak açısından): Gerek interdisipliner gerekse multidisipliner çalışma şu kriterleri gerektiriyor.
a- Bu hususta içsel motivasyon, diğer bir deyişle öz (kendi içinden gelen) motivasyon şart; konunun önemini özünde hissetmek,
b- Kendi mensubu olduğunuz meslek dışında çalışanların da, alanlarına saygı duymak ve o mesleklerin önemini kavramak,
c- Çokça uygulamaya katılmak; örneğin en son yaptığımız SCI yayınımızda hangi meslek grupları yoktu ki acaba?? (İpucu: İngiltere’nin önde gelen eczacılık fakültelerinden birinden doktoralı eczacı meslektaşım, Avrupa ve Asya’da dersler veren akademik yazı yazma konusunda artık uzman olan bir sağlık ekonomisti, ülkemizdeki köklü eczacılık fakültelerinden mezun olup, Amerika’da bir yıl süreyle doktora sonrası çalışmalarda bulunan, Avrupa’yı iş dolayısıyla sıkca görmüş olan bir eczacı, sosyal eczacılık konusunda duayen olan MBA dereceli, özellikle kendi ülkesi olan Amerika’da dekanlık dahil her türlü yöneticilik kademesinde bulunmuş olan bir başka eczacı, ODTÜ gibi ülkemizin göz bebeği bir üniversiteden mezun olup, akabinde ABD’nin önemli üniversitelerinden birinde yüksek lisans yapan bir kamu yönetimi ve siyaset bilimi lisansı diplomasına sahip bir akademisyen, daha öğrenciyken bile bilimsel çalışmaların sergilendiği platformun tozunu yutmuş olan ve hem Hacettepe hem de Ankara Üniversitesi ekolünü özümseyen bir eczacı ve çiçeği burnunda ama çok çalışkan olup, şu ana dek iki yıllık süreçte, iki SCI yayında imzası olan, pekçok ULAKBİM dergisinde makalesi yayınlanan ve kitap bölümleri de bulunan sevgili eczacı kökenli asistanımız).
Velhasılı, özellikle de en son şık için, içinde değişik meslek gruplarından araştırmacıların olduğu ekip çalışmalarında sıkça bulunmanız/yer almanız gerekiyor ki, interdisipliner ve multisipliner çalışmayı özümseyip gerçekleştirebilin.
Ben de size teşekkür ederim. Eleştiriler insan gelişsin diye yapılmalı. Siz de onu yaptınız:)
Birlikten Kuvvet Doğar (mı?)
Bence doğmaz. Tarihe baktığımızda, dünyayı kökten değiştiren neredeyse tüm başarılar ve büyük buluşlar, bireysel çabalardan ve kişinin kendini başkalarından izole ederek derin düşüncelere dalmasından ortaya çıkmıştır. Ekip çalışması her ne kadar bir yolda ilerlemeye yardımcı olsa da, devrim niteliğindeki fikirler çoğu zaman bireylerin tek başına, ekip şeklinde çalışmanın dışına çıkarak yaptığı çalışmaların ürünüdür.
Örnek 1: Albert Einstein
Einstein’ın görecelik teorisi, modern fiziğin temelini atmıştır. Bu teoriyi geliştirdiği dönemde Einstein, bir laboratuvarda bir grup bilim insanıyla çalışmıyordu. Zamanının çoğunu yalnız geçiriyor, düşüncelerini not ediyor ve kendi zihinsel deneylerini yapıyordu. Onun başkalarından izole olup derin düşünmeye verdiği önem, bilimin o dönemdeki anlayışını tamamen değiştirmiştir.
Örnek 2: Isaac Newton
Newton’un yerçekimi teorisi, bir grup tartışma veya ekip çalışması sırasında değil, onun yalnız başına doğayla temas halinde olduğu bir anda doğmuştur. Efsaneye göre, bir elma ağacının altında otururken yerçekimi ile ilgili ilk kıvılcımı almıştır. Newton’un bireysel çabaları ve bilimsel keşifleri, fizik ve matematiğin temellerini oluşturmuştur.
Örnek 3: Nikola Tesla
Tesla, yenilikçi fikirleriyle elektriğin kullanımını ve teknolojik ilerlemeyi kökten değiştiren bir bilim insanıydı. Ancak, bu başarılarını büyük ekiplerle değil, büyük oranda yalnız çalışarak, zihnindeki vizyonu geliştirmek için başkalarından uzak kalarak başardı. Onun izole yaşantısı ve kişisel çalışmalarından doğan buluşları, günümüz teknolojisine halen yön vermektedir.
Son olarak dünyanın en zor matematiksel problemini çözmüş Rus matematikçi Grigory Perelman gerçeği yakın geçmiş olarak ortada duruyor.
Sonuç Olarak, bireysel çabalar, derin düşünme ve başkalarından izole olma, çoğu zaman büyük buluşların arkasındaki itici güç olmuştur. Elbette ekip çalışması önemli olabilir ve bazı projeler için gereklidir, ancak gerçek anlamda dünyayı değiştiren düşünceler genellikle tek bir zihnin ürünü olarak ortaya çıkar. Birlikten kuvvet doğar denilebilir, fakat yaratıcılık ve devrim niteliğindeki buluşlar çoğu zaman yalnız, izole bir süreç gerektirir.” Fakat siz bunun tersini düşünüyorsunuz çünkü bir yapının parçası olarak görünmek istiyorsunuz, aidiyet seviyorsunuz, aidiyetinizi göstermek istiyorsunuz ve zaten detaylı yazmışsınız ama devrim yapanlar birlikleşmiyor (yalnız kurt olayı!) .