Avrupa Birliği son on yıldır Socrates Programı’yla çalkalanıyor. Anlaşılan Birlik genel eğitimini bu isim altında motive etmek istiyor. İlk aşaması 1999’da sonuçlanan programın ikinci aşaması 2006’da son bulacak. 2002 yılından itibaren Türkiye’nin de katıldığı program 31 ülkenin katılımıyla kotarılıyor.
Socrates Programı’nın tam işlevsel karşılığı “Avrupa Birliği Genel Eğitim Programlarından biri” olarak algılanabilir.
Peki diğer programlar nelerdir derseniz, hep birlikte diledikleri zaman öğreneceğiz.
Şimdilik dersimiz Socrates Programı!
Dersimizin bu başlık altında olması çok doğal (!)
Çünkü başka türlü eğitim alanında “diyalog” kuramayız (!) Bildiğiniz gibi Socrates, eğitime “diyalog” kavramını kazandıran ilk “fani”dir.
Olmasaydı, birbirimizle konuşamayacaktık bile (!). Bütün bunları düşünen Avrupa’nın “hayırseverleri”, programın adını Socrates koyarak yirmibirinci yüzyılın eğitimini kurtardılar (!)
Ne yani!
İbn-i Haldun Programı mı diyeceklerdi?
İbn-i Sina Programı mı diyeceklerdi?
Pardon Avicenna Programı mı diyeceklerdi?
Mimar Sinan Programı mı diyeceklerdi?
Socrates hakkında kısaca bilgi vermek gerekir. Ne de olsa Avrupa felsefesine standart oluşturan bu vazgeçilmez filozofun bireysel değerine felsefe adına saygı duyuyorum. Ama politik istismarına hiçbir zaman katılmıyorum.
Socrates, M.Ö. 469-399 yılları arasında yaşamış bir filozoftur. Sosyal olaylarla, geometri ve astronomi ile ilgilenmiş, felsefeyi bir yaşam biçimi olarak yansıtmıştır.
Gerektiğinde savaşa katılmış, gerektiğinde diktatörlere karşı mücadele etmiştir.
Devletin tanrılarını yok saydığı, gençleri felsefeye yönelttiği için “dinsiz” olarak ilan edilmişti. Hem de darbeyle iktidarı ele geçiren demokratlar tarafından. Savunması bir “itirafname” niteliği taşıyordu. Mahkemede, “Çoğunlukla ölüme” mahkum edilirken, beraatini isteyen üyeler de vardı.
Onlara, oğulları onurlu bir hayat sürmezlerse, o insanları uyardığı gibi onların da uyarılmasını önerdi.
Gerekçesi de “incelenmemiş bir yaşam insan için yaşamaya değmez” sözü idi.
Meşru bir mahkemenin kararı yanlış da olsa, uyulması gerektiği anlayışı da Socrates’in yaşamında önemli bir yaklaşımdır.
Bütün evrenin düzenli bir “bütün” olduğu düşüncesi Socrates’in felsefesinin temelini oluşturur.
“Hiçbir şeyi enine boyuna incelemeden kabul etmemek” ilkesi de felsefesini destekler.
“Kötülüğün kaynağının yanlış bilgi” olduğunu da özellikle ileri süren Socrates olmuştur.
Statik görüş sahiplerini düşünceleri üzerinde yeniden düşünmeye davet eden yaklaşımı da önemli bir tutumdu.
Hiçbir şey bilmediğini zaman zaman itiraf eden filozof, “kendini bil” ilkesinin de savunucusu olmuştur. Özgürlük kavramını, topluma kabul ettirme yöntemleri geliştirmiş, “Açık toplum”un filozofu olmuştur.
Avrupa bu görüşleri Birlik sürecinde evrensel olarak algılayıp eğitim metodolojisinde kullanıyorsa, güncelleştirerek soracağımız sorular olmalıdır:
Avrupa “felsefenin evrenselliğini” eğitimde kullanıyor mu?
Kendini bil! ilkesini eğitimde uyguluyor mu?
Hukukun üstünlüğüne Socrates gibi güveniyor mu?
Evrenin bütünlüğüne inanıyor mu?
Kötülüğün kaynağının yanlış bilgi olduğunu, ahlakında yaşıyor mu?
Statik Hıristiyan öğretilerini yaymadan, yeniden üzerinde düşünülmesi gerektiğine önem veriliyor mu?
Herşeyi Avrupa biliyor varsayımıyla, “Bildiğim tek şey var o da hiçbirşey bilmediğimdir” (Socrates) felsefesini bağdaştırıyor mu?
Yaşayalım, görelim…