Dünyada bilişim teknolojileri üzerinden yapılan yönlendirme ve tahriklerin sayısız örneğine rastlamak mümkün. Bunların hepsiyle baş etmek de oldukça güç görünüyor. Bir örnek teşkil etmesi açısından bu yazıda bilim-kurgu senaryolarına da konu olan meşhur “yapay zekâ dünyayı ele geçirecek mi?” sorusu üzerinde durmak istiyorum. Dünyaca tanınan bazı bilim insanları ve bilişim dünyasının maskeli patronları yapay zekânın ileride dünyaya nasıl zarar vereceğine ilişkin açıklamalar yaptıkları sırada ekipleri arka tarafta yapay zekâyla ilgili çalışmalar yapmaya devam ediyordu. Neden yapmasınlar ki bir tahrikle binlerce kuş avlama yöntemi tarih boyunca her zaman tutmuştur. Bu nedenle meseleyi temelinden bir muhakeme sürecinden geçirmek ve dünyayı kimin ele geçireceği veya geçirmek istediği konusunda bu muhakeme sürecine dayalı bir yargıda bulunmak daha makul bir yaklaşım olacaktır.
Günümüzde verinin kral gibi olduğunu bilmek lazım. Yapay zekânın sırrı ise bu kralı yönetme kabiliyeti ve gücünde gizleniyor. Tam da bu nedenle son yıllarda yapay zekâ rüzgârları tekrar ancak oldukça sert esmeye başladı. Peki, nedir yapay zekâ? En basit ifadeyle, bir zekâsı varmış gibi yapan, veriye dayalı kararlar/çıktılar üretebilen sistemler/makinelerdir. Hemen örneklendirelim. İki yaşında bir çocuk farklı şekillerdeki masalarla karşılaştığında çevreden görme ve işitme duyusuna gelen veri sayesinde (örneğin mutfaktaki veya salondaki masayı gösterdiğinde, annesi ona “masa” diye karşılık verir) karşılaştığı bu nesneye yönelik zihninde genel bir masa şeması oluşur. Bu şema henüz tam olgunlaşmamışken bir süre sonra çocuk masaya benzer ne görse o nesneyi masa olarak “tanılar/tanımlar”. Örneğin çocuğun ilk kez okula gittiğini ve sınıfa girdiğini düşünelim. Okuldaki sırayı da “masa” olarak tanılayacaktır. Ancak öğretmenden onun masa değil de “sıra” olduğu yönünde gelen “geri-bildirim” sayesinde zihinde yeni bir şema oluşacaktır. Dolayısıyla bir süre sonra çocuğun zihninde “sıra” olarak tanılanabilecek nesnelere yönelik de bir veritabanı (veri yığını) oluşacağından çocuk zihnindeki sıra şemasına uygun her yeni nesneyi sıra olarak tanılama eğiliminde olacaktır. Sonuç itibariyle çocuk bir müddet sonra sırayı masadan ayırt edebilecektir. Aynı çocuk, örneğin tıp doktoru olduğunda, benzer bir yaklaşımı hastalıkları tanılamak için de kullanacaktır. Makineler de benzer şekilde çocuğun masayı, doktorun hastalığı tanılama sürecindeki gibi bir yaklaşımla öğrenir ki bu duruma “makine öğrenmesi” denir. Makine öğrenmesi, yapay zekâ alanın alt dallarından sadece bir tanesidir. Öğrenme kabiliyeti olan bir makine farklı sayı ve şekillerdeki masa görsellerini girdi olarak kullanarak öğrenir. Bu sayede daha önce kendisine girdi olarak sunulmayan masa görsellerini de “masa” olarak tanılayabilir. Aynı çocukta olduğu gibi makine de “ilk gördüğü sıra görselini de masa olarak tanılayacaktır”. Daha sonra aldığı geri bildirimlerle sırayı masadan ayırt etmeyi öğrenecektir. Bazı tanılama işlerinde makineler insandan daha etkili performans gösterebiliyor. Özellikle çok sayıda veriyi dikkate alarak tanılama yapması gereken durumlarda makinelerin insandan daha az hata yaptığını biliyoruz. Tam da bu nedenle “büyük veri”nin önemi her geçen gün artıyor.
Makinelere daha insansı özelliklerin de kazandırılmaya çalışıldığı hepimizin malumu. Yüz ifadeleri, jestler, mimikler, sevinme, üzülme vs. Bu gibi durumlarda makineler kalpleri/gönülleri olmadığından doğal olarak sevinme ve üzülme taklidi yapar. Şuuru ve vicdanı olmadığından yaptığının “ne anlam ifade ettiğini de bilmeden” hareket eder. Bu size de bir yerden tanıdık gelmedi mi? Dolayısıyla, insan zekâsı dediğimiz şey de aslında oldukça mekaniktir. Ancak yapay zekâdan farklı olarak, insanı insan yapan asıl özelliği kalbi ve vicdanıdır. Kalpte her şey yalındır, gizlisi saklısı yoktur her şey apaçık ortadadır. İnsanın kalbi ile tavırları arasındaki ilişkiyi belirleyen kavramı “samimiyet” olarak tanımlamak mümkün. Bir başka deyişle samimiyet, insanın tavırları ile kalbinin örtüşmesi durumudur. Kalbinizdeki ile ifade ve tavırlarınız ne kadar tutarlı ise o kadar samimisiniz demektir. Ancak yapay zekânın böyle bir problemi yok. Çünkü yapay zekânın kalbi yok. Bu nedenle samimiyet diye bir sorunu da yok. O halde bir yapay zekânın kalbi o yapay zekâyı programlayan ve yönetenin kalbi ve vicdanı kadardır. Dolayısıyla yapay zekâyı programlayan ve yönetenin kalbinin iyiliği ve güzelliği ölçüsünde yapay zekâ iyiye hizmet edebilir. Doğal olarak tam tersi bir durum kötülük için de geçerlidir. Ancak bunu anlamak nerdeyse olanaksız. Çünkü yapay zekâyı yönetenlerin yüzlerindeki maske yapay zekânın tam da kendisidir. Bu maske sayesinde gerçek niyeti anlamak oldukça zordur. Bu durum sadece yapay zekâ değil bilişim etiğinin temel sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu teknolojileri yönetenler bu gücü de elinde tutmaktadırlar. “Aman efendim yapay zekâlı makineler dünyayı ele geçirecek, bu çalışmalara son verilmeli” tarzında söylemleri dillendirmenin temelinde, iyi niyetli bazı kaygılar dışında, şunlar olabilir: “Bu güce sadece birileri sahip olsun”, “İleride yapay zekâ yüzünden yaşanacak felaketlerden biz sorumlu değiliz”, vesaire… Bu maddelere diğer bazı karamsar senaryolar da eklemek mümkün. Ancak benim bu konudaki fikrim şu: yapay zekâdan bir kötülük gelecekse bu kötülük yine yapay zekâ yoluyla yapılacak bir müdahale ile bertaraf edilebilecektir.
Sonuç: İnsanlığın başına bir kötülük gelmekte veya gelecekse bunun nedeni insansılaşan yapay zekâlı makineler değil vicdanını, kalbini ve gönlünü devre dışı bırakmış yapay zekâlılaşmış insanlar olacaktır.
Öneri: İyi ahlaklı ve vicdanlı insanlar! Yapay zekâ çalışmaya devam edin lütfen! İnsanlığın size mutlaka ihtiyacı olacak!
Not: Kıymetli meslektaşlarım Doç. Dr. İlker Yakın’a ve Doç. Dr. Nuray Gedik’e geri bildirimlerinden dolayı çok teşekkür ederim.
4 yorum
Kıymetli hocam. Emeklerinize sağlık. Çok güzel bir yazı olmuş.
Çok teşekkürler Hocam!
Hocam şema kavramına yine çok güzel değinmişsiniz. Kendimi bir an 2015-2016 yılında dersinizde hissettim
Emeğinize kaleminize sağlık 🙏🏻💐
Sayın Şendağ
“Yapay zekâlılaşmış insanlar”, bir gün gelip de; yapay zekaya; silisyum tabanlı DNA üretmeyi öğretirler ise, bu sayede yapay zekalı canlılar üretmek mümkün olursa, yapay zekalı canlılar da kendine benzeyen yapay zekalı canlıların üremesini sağlayıp, insan türüne; “-Size ayrılan sürenin sonuna geldiniz. Güle güle gidin” derler mi?
Karbon temelli DNA çift sarmal, Silisyum tabanlı DNA 4 sarmal olabilir mi?
(Arada sırada saçmalamak iyidir diye düşünüp sordum.)
Saygılarımla