Birinci Ulusal Onkolojik Araştırmalar Çalıştayı 16-18 Aralık tarihleri arasında Bilkent Otel’de yapıldı.
Türk Onkoloji Grubu’nun (TOG) organizasyonunda yapılan çalışma hem ilk olması hem de onkolojik araştırmaları gündemine alması nedeniyle ülkemiz için önemli bir sempozyumdu.
Sempozyumun açılış panelinde “Klinik Araştırmaların Önündeki Engeller ve Çözüm Önerileri” tartışıldı. Kapanış panelinde “Klinik Araştırmaların yapılabilmesi için fikir birliği oluşturulması” konusu tartışıldı.
Kapanış panelinin ilk konuşmacısı bendim.
Sempozyumun çağrıştırdığı gerçekten önemli konular vardı.
Klinik araştırmaların önünde engeller vardı.
Bu araştırmaları yapması gereken bilim insanlarının önünde engeller vardı.
Genel olarak bilimin önünde engeller vardı.
Konuşmamda aşağıdaki konuları vurgulamaya çalıştım.
Ülkemizde bilim üretmek için alt yapı yeterli değildir. Kendi branşımdan örnek vermek gerekirse, kanser cerrahisi ile uğraşan bir onkolojik cerrah için gerekli olan alt yapı: 1. Çağdaş anlamda dizayn edilmiş klinik, 2. Kanser araştırmalarının yapılabileceği (research) laboratuvar, 3. Deneysel çalışmaların yürütülebileceği hayvan laboratuvarından oluşan bir yapılanma olmalıdır. Böyle bir yapılanma, yoğun çalışma içinde olan cerrahların zaman yönetimi yöntemiyle bilim üretmelerine imkan verebilir.
Her bilim insanı için en önemli konu, elinin altında bulunması gereken laboratuvarların varlığı ya da yokluğudur.
Bilim insanı için zaman en önemli sermayedir. Doğru zamanda doğru adım atmak ancak laboratuvar ortamında üretime dönüşebilir.
Bilim önünde önemli engellerden biri de “mevzuat”tır. Bir üniversite ortamında üstelik de biyolojik bilimlere ilişkin son derece somut işlerle uğraşılan ortamlarda “tıkayıcı mevzuat” sendromuyla zaman kaybetmek ya da kaybettirmek bir “kader” haline dönüşmüştür.
Bir diğer sorun “etik kurallar”dır.
Son yıllarda özellikle üniversitelerin tıp fakültelerinde yoğun denecek kadar “etik kurul sektörü” geliştirilmiştir.
Etik (ahlak) olmazsa olmaz bir niteliktir. Her bilim insanının vazgeçilmezidir.
Etik ilkeler bilim üretmenin de temel dinamiğidir.
Etik ilkeler evrenseldir, millileştirilemez.
Etik kurullar da evrensel etik ilkelerin bilim üretme süreçlerinde uygulanıp uygulanmadığını inceleyen, gözleyen ve karar veren organlardır. Bu karar süreçleri bilim insanına güveni sarsmadan yaşamalı ve de bilim üretme süreçlerini de engellememelidir.
Bir düşünelim!
Tıp fakültelerinde bir etik kurul, Sağlık Bakanlığı’ndan bir merkezi etik kurul bir de üstüne üstlük Türk Ceza Yasası’nın yoruma açık içeriği “hipotez” kurmayı bile caydıracak yoğunluktadır.
Etik kurul üyelerinin de “kraldan çok kralcı olması” üstüne üstlük bir başka durumdur.
Klinik araştırmalar için kaynak sorunu, yaşamsal değeri olan bir sorun olarak her dönemde karşımızda durmaktadır.
En küçük bir proje için bile araştırmacı kaynağını kendi imkanları ile bulmak zorunda kalmakta ve zorlanmaktadır.
Yayın üretme ile bilim üretmenin aynı anlama geldiği anlayışı yanlış etkisini sürdürmeye devam etmektedir.
Yabancı dergilerde üç yayını olan bilim insanını doçent olmaya heveslendiren “YÖK” uygulaması, özgün araştırmaları ve tez niteliği taşıyabilecek çalışmaları köreltmeye devam etmektedir.
Çok merkezli, multidisipliner, prospektif, randomize çalışmaların yapılmasının altını çizen Türk Onkoloji Grubu’nun (TOG) düzenlediği sempozyumun organizatörlerini tebrik ediyor, ilgili kurumların uyarılmasında yararlı olmasını diliyorum.