Yine tartışma başladı.
“Ülkemizde yargı bağımsızlığı var mı yok mu?”
İlgililere soruyorum:
Hala anlayamadınız mı?
Yıllardır Yargıtay başkanları haykırıyor: “Yargı bağımsız değildir” diye.
Yargı mensupları da aynı şeyi söylüyor.
Meslek mensupları da aynı…
Halk da…
Bir millet aynı şeyi söylüyor…
Duymuyor musunuz?
Yücel Aşkın davası da Orhan Pamuk davası da Mehmet Ali Ağca davası da bunu ispat ediyor, anlamıyor musunuz?
1980 darbesinin hazırladığı Anayasa’nın “yargı bağımlılığının” temel dinamiği ve kaynağı olduğunu düşünmüyor musunuz?
Evrensel insan haklarına dayanmayan, ruhunu ve felsefesini sevgi, güven ve adalet duygularıyla besleyemeyen bir Anayasa’nın, “hukukun üstünlüğü” gibi bir kavramı kullanarak bağımsız yargı üretmesini nasıl beklersiniz?
Aynı Anayasa’nın değişmez, tartışılmaz ilkeleri olan “demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti” anlayışının felsefesini ne zaman kavrayacaksınız?
Bir siyasi partinin mensubu olan, o partiden milletvekili olan, sonra da bakan olarak görevlendirilen ve de yetkisinden çok sorumluluk altında ezilen Adalet Bakanı’nın yargıya baskı yapmamasını varsaymak, hangi akıl yürütme metoduyla örtbas edilebilir?
Bu durumun, partiler ya da şahıslarla ilgili olmadığını, 12 Eylül darbesinin, 4 ayrı eğilimde ve fikir yapısında olan ülkenin en aktif ve üretici gençlerini işkencelerden geçirip yok etmeye çalışan anlayışından kaynaklandığını anlayamıyor musunuz?
12 Eylül döneminde izlediğim bir sıkıyönetim mahkemesinin, sivil mahkeme başkanının daha ifade alma aşamasında mahkeme salonunu dolduran sanıklara “Siz de şöyle yapıyordunuz” mealindeki haykırışı, yargı bağımlılığının 25 yıldır devam ettiğini göstermiyor mu?
Medyada hazırlanan ve yönlendirilen toplum psikolojisinin 28 Şubat döneminde yargıyı etkilemesi, yüzlerce kişi ve kuruma açılan davaların tek tek beraatle sonuçlanmalarının “yargı bağımlılığını” ispat ettikleri anlaşılmıyor mu?
Darbe ve müdahale dönemlerinde, mahkemelerin insan haklarını zedeleyici, ihlal edici kararlar vermeleri ve bunu da Anayasal hak olarak görmelerinin, toplumun gözünden ve dikkatinden kaçacağı mı zannediliyor?
Yargının millete karşı sorumsuz bir işleyiş içine itilmesinin kaynağı, yine darbelerin tetiklediği “devletçi” anlayışın bir ürünü olduğu görülemiyor mu? İşleyiş bozukluğu nedeniyle milletin yargıya güveninin bozulmasına neden olan tüm faktörler ortadan kaldırılmalıdır.
Adaletin işleyişi, yönetmelik maddelerinin “darbe kökenli” uygulamalarına bırakılamaz.
“Adalet mülkün temelidir”.
Önce adalet felsefesini benimsemeliyiz.
Bu felsefeyi içselleştiren eğitim sürecine girmeliyiz.
İç hizmet eğitimiyle, adaletten kaynaklanan hukuk felsefesi, hukuk felsefesinden kaynaklanan yasa, yasalardan kaynaklanan “yargı bağımsızlığı” istiyoruz.
Bunun için:
Hakim teminatı,
Hızlı gerçekleşen adalet işleyişi,
Bağımsız Adalet Bakanı,
Ve bağımsız yargıyı benimseyen ve gerçekleştiren bir YARGI REFORMU gerekir.