Bir cuma duası gibi, “gözyaşlarım, yüreğimi ferahlatsın diye, özlemin(annemi çok özledim) yangısı ile yazıyorum”. Çileli yılları, vücudunda dertler oluşturduğu anda bile yüzündeki gülümsemesini özledim. Bana bakan şefkat dolu gözlerinde, ağlamaklı hallerini özledim. Dizine kafamı koyup yatmayı, elleriyle saçımı okşar hallerini özledim.
Yaşım ne olursa olsun, anladım ki ben halen küçüğüm ve ona ihtiyacım var. Cehaleti içindeki asaleti, eğitimsizliği içinde ki âlim ruhunu özledim. Eğitimin en üst düzeyinde olmamıza rağmen, onun kadar evlatlarımız üzerinde etkili olamadığımı, olamadığımızı ve bunun çaresizliğinde de yine merhametli sinesine sarılıp, ağlayıp içimi dökerek, göz yaşlarımla eteklerini ıslatmayı özledim.
Bir bir beni bırakan gerçek dostlarımın da yalnızlığında, annemi bir kat daha özledim. Hayali gözümde, artık fani dünya da onu göremiyorum, ancak rüyalarımda da göremiyorum, onu bile çok özledim. “Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz” diyenlere, Bağdat sizin olsun, yeter ki anam sağ olsaydı da, yüreğimin kasvetli anlarında, dualarında diyarımı bulmak isterdim, işte bunu da, çok ama çok özledim.
Seninle kabe’de olmak, sırtımı duvarlara dayayıp, “Ya rabbi bu benim annem, ben ise asla onun hakkını ödeyemeyecek kadar nankör bir evlat, hakkını helal ettirme lütfunu bağışla; yarabbi, yarabbi diyerek ağlamayı çok özledim. Mescidi Nebevi’ de efendimizin huzuruna geçip, süklüm püklüm, gözlerim şişene, yüreğim de hiçbir kir, katılık kalmayana kadar ağlayıp içimdeki pisliği temizlemeyi şeb-i aruz gibi özledim.
…
Gittikçe kesilir derken sedalar,
Gece; bir siyah el gözümü bağlar,
Duyarım, içime sığınmış, ağlar,
Bir ufacık çocuk, bir küçük öksüz…(Ağlayan çocuklar, NFK).
Öksüz kalan ruhumun gıdasızlığını, hiçbir şeyin dolduramadığını anladım ve bir kez daha ölümü anında ayaklarının altını öperken, ruhumun da onunla beraber gittiğini anladım!. Anladım ki ana-baba olunmayınca, onların kıymeti hakkıyla bilinmiyormuş… Üstadın şiirinde de belirttiği gibi, gece gözünüzü bağlayan siyah eli kaldırıp, onun yerine şefkatli, nurlu elleriyle, hadi uyu artık yavrum diyen sözlerini özledim. Anladım ki gecem gündüzüm, gündüzüm de gölgemmiş…
Ben biliyorum artık anne sağım neresi, solum neresi
Ağrıyan yanımın neresi olduğunu
Şimdi iyi biliyorum anne.
Hani geçen geldiğimde
Şuram acıyor işte şuram demiştim de
Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne
Bak şimdi söylüyorum
Şuram işte,
Sol yanım çok acıyor anne.
Hem de her gün acıyor anne her gün…..(Ayla Aydemir)..
“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babanıza iyi davranmanızı emretti. Onlardan biri veya ikisi senin yanında yaşlanırsa onlara öf bile deme! Onları azarlama! İkisine de gönül alıcı güzel sözler söyle. Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. “Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster” diyerek dua et(İsrâ Suresi – 23-24) ”.
“Hem peder ve valideyi şefkatle teçhiz eden ve seni onların merhametli elleriyle terbiye ettiren hikmet ve rahmet hesabına onlara hürmet ve muhabbet, Cenâb-ı Hakkın muhabbetine aittir. O muhabbet ve hürmet, şefkat, Allah için olduğunun alâmeti şudur ki: Onlar ihtiyar oldukları ve sana hiçbir faideleri kalmadığı ve seni zahmet ve meşakkate attıkları zaman, daha ziyade muhabbet ve merhamet ve şefkat etmektir. Yukarıdaki ayeti kerime de; beş mertebe hürmet ve şefkate evlâdı davet etmesi, Kur’ân’ın nazarında valideynin(anne-babanın) hukukları ne kadar ehemmiyetli ve ukukları(onların üzülmesi) ne derece çirkin olduğunu gösterir. Madem peder kimseyi değil, yalnız veledinin kendinden daha ziyade iyi olmasını ister. Ona mukabil, veled dahi pedere karşı hak dâvâ edemez. Demek, valideyn(anne-baba) ve veled ortasında fıtraten sebeb-i münakaşa yok. Zira, münakaşa ya gıpta ve hasetten gelir. Pederde (ve annede) oğluna(çocuğuna) karşı o yok. Veya münakaşa, haksızlıktan gelir. Veledin(evladın) hakkı yoktur ki, pederine(ve annesien) karşı hak dâvâ etsin. Pederini haksız görse de, ona isyan edemez. Demek pederine-annesine isyan eden ve onu rencide eden, insan bozması bir canavardır (32.söz, 871)”.
Analar, yüreğinin içinde taşırmış bizim yüreklerimizi, taki hain evlat, yüreğini koparıp elinden düşürdüğünde de yine yavrum diyebilsin diye…