Barış her canlının varlığın yaşaması için gerekli ve vazgeçilmez bir unsurdur. Böylelikle yaşam koşullarını belirler ve belli kurallar koyarak güncelleştirir. Bireyin kendisine zarar vermemesi, koruması birincil unsurdur. Bununla ilgili ailesini kurarak süreç geliştirir. O halde kişi barışının temelini önce kendisi ile kurar. Sonra birey ailesi, komşusu, hemşerisi, çevresi ile kurallar çerçevesinde düzen kurar. Bu yoksa çatışmanın boyutuna göre sorun yaşar. Bu durum bazısı için intihar, cinayet, kaza veya psikosomatik hastalık ile sonlanır.
Bu barış ortamı kişinin ötekilerle kurallı, koşullu ve değişen bir tarzda kurulması yoluyla kişi sosyal atomunu oluşturarak belli güvenlik sınırları içerisinde yaşar. Buna yaşam alanı demekteyiz. O halde bu yaşam alanına bazı varlıkların yaklaşmasını engeller ve sınır koyar. Bu çerçevede ülke sınırları belirlenir. Birey kendini buraya ait kabul ederek ve ettirerek vatandaş olur. Kişi hak ve hürriyet alanını güven içinde tutar. Temel ihtiyaçlarını temin eder. Bu durum Atatürk ün yurtta sulh, dünyada sulh özdeyişi ile erişilebilir ve vazgeçilmez unsur olarak üst kimliğin parçası haline gelir. Sosyal varlık olarak temel ihtiyaçlarından vazgeçmeden zorunlu haklarını koruması temel insan haklarındandır. Buraya kişisel verilerini koyar. Kişisel verilerinin korunması için devlete yükümlülük yükler. Bu çerçeveyi genişleterek sosyal haklarını kullanır. Burada öteki olduğu için kişiye yükümlülük ve sorumluluk yüklenir. Böylelikle barışın denge unsurunun olduğu anlaşılır. Kişi kendisine yönelik fiil olduğunda yakın, gerçek tehlikede orantılı davranması yasal savunma gereğidir.
Barışın birey ile değil devlet ile ilgi boyutuna gelirsek seçim ile yönetici olma meşru olma özelliği kazanan partideki kişiler politika üretir ve ülkedeki işleri yürütür. Bu politika ile yasa çıkarılır. Bu yasa her vatandaşı bağlar. Bunun denetimi yargı kurumları ile yapılır. Yasama, yürütme ve yargılama erkleri birbirinden bağımsız olarak bir denge içinde çalışırlar.
Ülkeler arası ilişkiler için Birleşmiş Milletler görev yapar. Devletlerin insan hakları ile ilgili sorunları artık bireyi aşmış, bireyi bağlayan kurallarla işlemeye başlamıştır. Devletlerarası süreçler devlet aracılığı ile bireyi bağlar. Bu kurallara uymaması hali sivil itaatsizlik norm gereği bireyi sorumlu kılar.
Sonuç olarak bireyin yaşam alanını koruması ve geliştirmesi bir sorumluluk ve yükümlülük alanıdır. Bu alana barış diyoruz. Oysa barış dışı uygulamalar savaş olup kolay, hemen uygulandığı için kişinin sorunlarını büyütür. Hatta yaşamını sonlandırır. O halde barış konusu bir yükümlülük ve sorumluluk alanıdır. Her kişi, kurumun medeni olma gereği olarak yapması gereken görevleri vardır. Bunlarla sürdürülen güvenlik şemsiyesine barış diyoruz. Ne dersiniz?
Saygı ve sevgi ile…