Güneşli bir şubat günündeyiz. Sabah epeyce kar yağdı. Ağaçlar, arabalar hepsi kar altında. Ameliyat sonu dinlenme döneminde, evde istirahat ediyorum. Okumak ve yazmaktan başka yapacak bir işim yok.
Üstün Dökmen’in ‘Küçük Şeyler’ ve Emine Aşan’ın ‘Rakipsiz Sanatkar Zeki Müren’ini yeni bitirdim. Emin Çölaşan’ın en son çıkardığı ‘Şu benim Gazetecilik Yaşadıklarım’ı okuyorum. Ufak anılar. Çerez niyetine, insanı çokça güldüren, bazen de düşündüren ilginç anılar.
Jülide Gülizar, ‘Where Are You Going Türkçe’ adlı bir kitap yazmış. Başından, ortasından bölümlerini sıkılmadan okuyorum. Öz ve duru Türkçe’siyle, konuştuğu gibi, yine akıcı ve güzel yazmış. Güzel dilimizin, içimizden birileri tarafından nerelere götürülmeye çalışıldığını görmek, beni de kaygılandırıyor.
GNC’nin çıkarttığı ‘Doğal Beslenme Ürünleri Kataloğu’nu Bursa Uludağ Kadın Doğum Kongresi’nde vermişlerdi. Arada bir bakıyorum. Meğer her derde deva, neler varmış. Bunların hepsini almaya kalksak bizim maaş epeyce hırpalanacak. Arada yararlı olanları yok değil. Ancak pek çoğunun yararı, olsa olsa ‘kullanandan çok satanlara’ oluyor gibi geldi bana.
Sabah gazetelerini henüz bitirdim. Zırt pırt telefonlar çalmasa daha çok okuyup yazacağım. Aslında, bir iş yapmayınca zaman çabuk geçiyor. Gündüz TV açmamaya özellikle dikkat ediyorum. Arada bir çiçek getirenler. Koyacak yer kalmadı bir kısmını cumbada tutuyoruz. Evimizin koruyucusu, köpeğimiz Çakıl ile, arka camdan şakalaşıyorum. Gündüzleri beni görmeye alışık olmadığından yadırgıyor garibim.
Sıkıldıkça, Rüştü Şardağ’ın ‘Hayam Rubaileri’nden veya Dr. Gülseren Budayıcıoğlu’nun ‘Madalyonun içi–Bir Psikiyatrın Not Defterinden’ ufak anı öykülerini okuyorum.
Baştan sona ağır bir kitap okuyacak havamda değilim. Sehpada paşaların kitapları duruyor. Osman Pamukoğlu’nun ‘Ey Vatan’, Hasan Kundakçı’nın ‘Güneydoğuda Unutulmayanlar’ ve Ahmet Özer’in 11 Eylül, ABD, Türkiye ve Küreselleşme’ kitapları sıralarını bekliyorlar.
Eşim, “kaldır şu kitapları, Demirel gibi, gelenlere havamı atmak istiyorsun” dese de ben aldırmıyorum. Yine de Clinton’ların kitaplarını yukarı kaldırdım. Zaten çok kalınlar. Onları tatile sakladım. Kızımın hediyesi Adalet Ağaoğlu’nun ‘Damla Damla Günler’i ile oğlumun hediyesi Andrew Mango’nun ‘Türkiye ve Türkler’ine henüz zaman gelmedi.
Bitişiğimizde Galeria’da Piramit Kitabevi’nin indirimli kitap fuarı var. İşimize çok yarıyor. Çayyolu’nda Arkadium ve Mesa Plaza’da, Ada Kitap, Tansaş’ta, Dost Kitabevi açıldı. Şükür fast foodçuların yanında zor da olsa birer yer bulabildiler. Alışveriş merkezlerinde onbeş yirmi fast-food, döner, hamburger, lokanta, biracı ve sekiz on sinemanın yanında birer dükkanla bile yer alabilmeleri ne şükrediyoruz. Kitapçılarda kaset ve CD de olduğundan müşteri bol. Çocuklar çok rağbet ediyorlar. Bakanı çok, alanı biraz az gibi. Şu, çiçek getirenlere hiç aklım almıyor. Bir iki günde solup gidiyorlar. Yarı parasına kitap getirseler hem alana ucuza gelecek, hem de okuyana yarayacak. Saygılarımla.
12
önceki yazı