Değerli meslektaşlarım, TUS kadrolarıyla ilgili yazım nedeniyle çeşitli eleştiriler almaktayım. Bunlardan birini gazetemiz yazarlarından Dr. İbrahim Ersoy arkadaşımız kaleme almış:
“Hocam merhabalar, bu TUS kadroları ile ilgili yazınız çok beğenildi. Benim de aklıma şöyle yeni bir konu geldi:
Bir tıp fakültesinde, bir anabilim dalında ne kadar öğretim üyesi olmalıdır?
Öğretim üyesi planlaması, hangi kriterlere göre yapılmalıdır?
Öğretim üyesi açısından, prof., doç., yrd.doç.’lar değerlendirildiğinde ülkemizin durumu nedir? Ne olmalıdır?
Böyle bir konuda yazmanızın da çok faydalı olacağını düşünüyorum.”
Şimdi bu soruları yüksek sesle kendimize soralım bakalım. Belki birileri muhatap olur da cevap verirler!!! Ben yine pek çok idarecinin içinden geçirdiği olası cevapları da yazayım bakalım. Belki YÖK’te ve üniversitelerde yetkili görevlerde bulunan arkadaşlarımız, işin doğrusunu bize yazarlar. Böylece işin gerçeğini öğreniriz.
*Tıp fakültelerinde, her bir anabilim dalında kaç öğretim üyesi olmalıdır?
– Sana ne kardeşim. Sen kendi işlerine bak. Böyle üst düzey işlerle ancak idareciler uğraşır.
* Öğretim üyesi planlaması hangi kriterlere göre yapılıyor?
– Kriter, mriter yok arkadaşım. Yetki kimdeyse o istediği gibi planlıyor. İşimiz yok da, öğretim üyelerine mi soracağız.
* Profesör, doçent, yardımcı doçent, öğretim görevlisi ve uzmanlar olarak değerlendirildiğinde ülkemizin durumu nedir? Ne olmalıdır?
– Arkadaşım, sende bu merak varken, fazla yaşamazsın. Üç beş fazla olmuş, kime ne zararı var. Maaşı senden mi çıkıyor? ‘Elimi sallasam profesöre, doçente değiyor’, diyorsun. Sen de elini sallamadan gez be kardeşim.
– Ülkemiz çok büyük bir ülkedir. Üniversitemiz ve tıp fakültemizde ülkemizin en büyük fakültelerinden olduklarına göre, anabilim dallarımıza daha çok öğretim üyesi alınabilir. İşin doğrusu, cılkını çıkartmamak kaydıyla söylenen şudur: Bu çorba daha çok su kaldırır.
Bu konuları daha önceki yazılarımda da işlemeye çalışmıştım. Hatta birkaç örnek vermiştim. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda 65 öğretim üyesi. Antalya Devlet Hastanesi’nde 32 kadın doğum uzmanı varmış diye. Fazlası var galiba, henüz yalanlayan çıkmadı.
Normalde piramit aşağı doğru genişlemelidir. Bir müdür, 2 müdür yardımcısı, 5 daire başkanı gibi. Bizde ise piramit tersine dönmüş durumda. Uzağa gitmeye gerek yok. Ben kendi fakültemden örnekler vereyim. Nöroşirürji, 5 profesör, 2 yardımcı doçent, fizik tedavi 7 profesör, 1 doç, 1 uzman, psikiyatri 5 profesör, 1’er doçent, yardımcı doçent ve uzman, iç hastalıkları 14 profesör, 4 öğretim görevlisi, dermatoloji 5 profesör, 1’er doçent ve yardımcı doçent, göz 6 profesör, 2 yardımcı doçent, anatomi, 6 profesör, 1 doçent, 2 öğretim görevlisi, biyokimya 9 profesör, 1 doçent.
YÖK, üniversiteler, fakülteler, hiçbirinin norm kadro sayısı belli değil!!! Kariyerde yükseleceklere engel olmak, bu koşullarda gereksiz ve üstüne üstlük etik de değil.
Öneriler neler olabilir:
1. Akademik olarak yükselenler ancak norm kadro varsa atanırlar.
– Yemezler, biz bir yerlerden kadro bulur ve gemimizi yürütürüz.
2. Yükselmek için en az 2 yıl başka şehirdeki aynı fakültede çalışmak lazım.
– Geç bir kalem, eskiden vardı da ne oldu? Biz böyle uygulamaları deleriz.
3. Maliye Bakanlığı’ndan kadrolar 2 yıllık sözleşmeli olarak çıkar, 2 yılın sonunda, araştırma, yayın, ulusal, uluslararası kongre davetli konuşmaları, kongre bildirileri, kitap yazımı, vaka ve ameliyat sayıları, 2 yıl içinde anabilim dalına kazandırdığı, gelirler, yeni teknikler, yetiştirdiği kişiler vs vs. hepsi puanlanır. Sonuçta yeterli performansı gösterenler alt alta sıralanır.
Örneğin yeni profesör olanlarla birlikte, 6 kişi 4 kadroya yarışıyorlar. İlk 4’ü atanır. Kalan 2 kişi, durumları uygunsa ya emekli olur, ya işine son verilir ya da kadro varsa başka fakültelere atanırlar. Yükselip, kadro bekleyenler de açılan kadrolara yine 2 yıllığına atanırlar. İsterseniz siz 4 yıl deyin. Generallikte böyle olmuyor mu? Yüksek Askeri Şura karar veriyor, iş bitiyor. Aslında üniversitelere dinamizm getireceğinden, en doğrusu bu sonuncusu gibi görülüyor. Ancak işin içine, siyaset ve torpil karıştırmamak kaydıyla. Nasıl yaparız, biz görür müyüz, orasını bilemem?
Saygılarımla.
7
önceki yazı