2007 yılı ağustos ayında ilaç sektöründe kesintisiz 25 yılımı tamamladım.1982 ile 2008 arasında değişen pek çok kural, uygulama, ilke oldu. Değişimin bir kısmı sorunsuz tamamlandı, bir kısmında sorunlar sürüyor, bir bölümünde hiçbir şey değişmedi. Değişmeyenleri 25 yıldır tartışıyoruz. Önümüzdeki her ay bunlardan birini ele alıp, sağlık alanına etkileri konusundaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak ve değişmeyenlerin değişimini yönetmemizin değişimi nasıl hızlandıracağını paylaşmak istiyorum.
Olumlu değişenler, değişimi devam eden, hiç değişmeyip bir kısmı gündemimizde bile olmayan konuları ele almak istiyorum. Değişmeyenlerle başlarsak:
1. OTC Yasası: Ağustos 2006’da oldukça yüksek sayıda “ilaç”ın Maliye Bakanlığı geri ödeme listelerinden çıkarılması, OTC kanununun gelmekte olduğu sinyalini verdi ama neredeyse 2 yıldır hiçbir gelişme olmadı. TEB ve eczacı odalarının OTC uygulamalarına karşı çıktığını, reçetesi dört ilaçla sınırlandırılan hekimlerin reçetesiz ilaçları artık reçetelemediğini, bireylerin cebinden ödediği ilaçların büyük bir bölümünün fiyatının hâlâ devletin denetiminde olduğunu, alışveriş merkezlerindeki eczaneler başta olmak üzere bazı eczanelerde OTC’nin, dermo-kozmetiklerin ilaç satışlarının önüne geçtiğini biliyoruz. Medyanın, özellikle görsel medyanın gelirlerinde yeni bir alan açılacağı için OTC’yi desteklediğini varsayıyoruz. Bilip varsaydıklarımız bir yana, konuyu tartışmıyoruz. AB’de ortak bir OTC uygulaması olmaması, İngiltere, Almanya gibi gelişmiş uygulamaların olduğu ülkelerde bile kuralların birbirine benzememesi gecikmenin nedeni olabilir. OTC’nin geleneklerle ilintisi, bizim geleneğimizin “devlet her şeyi öder” olması da yakın gelecekte OTC’nin esas bazda değil, kayıplar-kazançlar bazında ele alınacağına işaret ediyor.
2. Biyomedikal etik konularının hâlâ tartışılmaması ve magazin konularının ötesine geçememesi: “Etik”in ahlakın felsefi tanımı olduğunu biliyoruz. Felsefe, tıp, dinbilim, hukuk, sosyoloji alanlarını harmanlayan biyomedikal etiğin eczacılık fakültelerinde okutulmadığını biliyoruz. “Ahlak” (moral) ve “etik”i zaman zaman eşanlamlı kullanıyoruz. Ben, “ahlak”ı daha içsel ve bireysel, “etik”i daha organize, dışsal tanımlıyorum. Hırsızlık ve aldatma ahlaksızlık hatta suçtur. Ama hırsızlara “Siz etik değilsiniz” demek pek doğru kaçmıyor. Doktor hastasına tedavi seçeneklerini tam ve açık anlatmazsa ahlaksız doktor değildir, etik dışı davranmış olur. Eczacı, eczanede yasal düşük yapmayı sağlayan ilacı kişiye vermeyi reddederse, ahlaksız değil, etik dışı davranmış olur. Bu kavramlar bizde içiçe geçmiş bir durumda normatif ve metaetikten uzak temelde tartışılıyor, hatta hiç tartışılmıyor.
3. Farmaekonominin, kutu fiyatı ucuz-pahalı ilaç kavramının ötesine geçememesi: Farmaekonominin temellerinden olan hemşire, yatak, hekim vb. maliyetler belli değilken, farmaekonominin geri ödemenin en önemli unsuru haline dönüştürülmesi ve indirim alınmasının aracı hale getirilmesi, tedavi maliyeti kavramının tartışılmaması.
4. Klinik çalışmalarda hasta potansiyeline karşın hala Ar-Ge firmaları için önemli ve akla gelen bir ülke olmamız.
5. Eczacıların klinik uygulamada etkinliğinin, rolünün olmaması. Bu saydıklarımız belki sağlık sisteminin üstyapısı olarak düşünülebilir. Hastalar yatak olmadığı için hastanelere alınamaz, eczacılar tam bilinmeyen nedenlerle, karşıladıkları reçetenin bedelini tahsil edemez, hekimler hastalarını tedavi etmelerinin önündeki bürokrasi ile uğraşırken; OTC, biyoetik, klinik eczacılık vb. konuların tartışılması gereksiz görülebilir. Ancak konuları açtıkça altyapı ile üstyapının ne kadar içiçe olduğunu göreceğiz. Nisan ayında, “Biyomedikal etikte neredeyiz?” konusunu ele almak üzere, sağlıklı günler dilerim.