Havasını boşaltmak, havasını almak, deyimlerini gündelik hayatta sıkça kullanıyoruz. Örneğin laparoskopi yaparken karın içine verilen karbondioksit fazla olduğunda veya koterizayon sonucunda içerideki duman ve gaz görüntüyü olumsuz etkilediğinde biraz “havasını boşaltalım” deriz. Hastalarda olduğu gibi, toplumlarda da bazen hava basıncı giderek artıyor. Bu nedenle de büyük basınç artışları ve gerginlikler ortaya çıkıyor. Havayı giderek pompalayan, ortamı geren, kimi zaman olaylar olsa da, genelde basıncı arttıranlar, o toplumda yaşayanlardır. Genel ve yerel idareciler, görsel ve yazılı basın çalışanları, belli konulardaki toplum ve gençlik liderleri, spor adamları, üniversite idareci ve öğretim üyeleri bilerek, bilmeyerek toplumların gerilmesine neden olurlar.
Ülkemizde üç ve daha fazla çalışanın olduğu kurumlarda, çok kısa bir süre içinde görüş ayrılıkları, derin farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Görüş ayrılıkları, süreç içinde zamanla çalışılan kurumda basıncın yükselmesine neden oluyor. Tıbbi veya cerrahi yaklaşım farklılıkları, araştırmaların kapışılmasından, ameliyata erken girmeye, hastasının özel odaya yatırılmamasından, uygun olmayan saatlerde ders verilmesine kadar, hemen her konuda ortaya çıkan sorunlar, çalışılan kurumda o hale geliyor ki, artık birlikte çalışmak bile olanak dışı oluyor.
Özellikle birileri, diğerlerinden daha başarılı, daha üretken olmaya başlamışsa, diğerlerinde kıskançlık emareleri hemen başlıyor. Savaşların başlaması, bilinen sebepler yerine, genellikle güncel ve zahiri nedenlere ortaya çıkıyor. Bu durumlarda, öncelikle idareci konumunda olanların ortamdaki gerginliği azaltmaları, açıkçası havasını boşaltmaları gerekiyor. Kişileri ve yapılarını değiştirmese de, ortamdaki gerginliği azaltmak gerekir. En azından ipi geren taraf olmamak gerek.
Bilimsel toplantılarda, sunulanları en çok eleştirenler, genelde hiç vakası olmayanlar, hele sunulan bir cerrahi vaka ise hiç ameliyata girmeyenlerdir. Tedavileri üstlenenler, girişimleri yapanlar ise, hemen daima savunma durumunda kalmaktadırlar.
Çoğunlukla, idareci olmak isteyenler, olamayanlar şimdiki idareciyi başarısız göstermeye çalışırlar. Bu nedenle hemen her toplantının bir bölücüsü, yabancıların deyimiyle killer’i vardır. Bu killer’ler genellikle iki, üç saatlik toplantılarda ilk yarım saatten sonra, tüm gün sürenlerde ikinci oturumda, dört günün üzerinde sürenlerde ikinci günden itibaren ortaya çıkarlar. Killer’ler genelde mesaj verilecek grubu ve zamanı iyi seçmeye gayret ederler. Öğrencilerde, en bilgili hoca, meslektaşlarda en iyi ameliyatı yapan kişi, firma temsilcilerinde aman yanımıza alalım da başkalarına çatsın görüntüsü vermek esastır.
Akıllı oturum başkanları ve yöneticiler bu tarz yaklaşımları ve basınç arttırmalarını, zamanında ve ufak girişimler ile bertaraf ederler. Konuyu başka yöne çekmek, oturuma son vermek, seçilebilecek çözümler olsa da, en akılcı olanı konuyla ilgili net literatür bilgileri olana söz vermek olmalıdır. Daha da iyisi, gelebilecek eleştiri ve sorulara önceden hazırlıklı olmak, literatür desteğinde gerektiğinde varsa Cochran Kütüphanesi verileri ve meta analiz sonuçlarını ortaya koymaktır. Bu durumda basıncın artmasından medet umanların hevesleri kursaklarında kalıverir.
Ara sıra maraza çıkaran siz olsanız da, çoklukla, toplayıcı, birleştirici ve çelebi olmak her zaman daha iyidir. Tribüne oynamaktan öte, tartışmalara iyice konsantre olmak ve özellikle bilimsel verileri ön plana çıkarmak daha iyidir.