Herkesi bir hırs sarmış, sormayın gitsin. Çoğumuz, bir şeylerin peşinde. Kimileri kariyer için, kimileri para için günlerinin, saatlerinin, hatta dakikalarının neredeyse tamamını verecek şekilde, olanca güçleriyle çalışıyorlar. En son ne zaman sinemaya, tiyatroya gittin, en son ne zaman çocuğunla parka ya da maça gittin, en son ne zaman eşine ya da kendine bir şeyler almak için alış verişe gittin? Cevap ya hiç yoktur, ya da ‘benim bunlar için ayıracak hiç zamanım yok’ şeklindedir.
Para, para, para günümüzün olmazsa olmazı. Doğal olarak insana, para da lazım. Onunla da, onsuz da olmuyor. Kendi geleceği, ailesinin, çocuklarının geleceği için birikim ve yatırım da gerekli. Buna hiç kimsenin bir diyeceği olmamalı.
Ancak, bunların hepsi bir yere kadar. Meslektaşlarımızın bazıları, para kazanmaya kendilerini o kadar kaptırıyorlar ki, kendilerinin, en yakınlarının fiziksel ve ruhsal sağlığı bozulmuş, ondan bile çok geç haberleri oluyor. Ancak, iş işten geçince farkına varıyorlar.
‘-Tüh nerden çıktı bu şimdi, yarın benim özel hastanede çok önemli bir ameliyatım var, üç gün sonra da yurt dışına kongreye gitmem lazım, nerden çıktı bu hastalık, babam da kalçasını kıracak zamanı buldu’ diye hayıflananları duyar gibi oluyorum.
‘Hiç ölmeyecekmiş gibi çalış, yarın ölecekmiş gibi ibadet edin’ deniliyor. Doğrudur da, nereye kadar, işte orası tartışmalı.
Arkadaşlar, işin doğrusu, altmış yaşından sonra kazandıklarını yiyebilen hiç olmamış. Ben demiyorum. Kitaplarda yazıyor. Yılda üç beş gün gittiğin, çoğunlukla da gidemediğin yazlıklar, yerini yurdunu, adresini bile bilmediğin arsalar, kıyıda durup da, yılda ancak üç beş gün kullanabildiğin teknelerin olmuş ne gam. Fazla para bir yerlere gidecek nasılsa, son model arabalar alırsın, bir iki sene içinde aldığını daha yenisi ile değiştirirsin. Yabancıların hafta sonları, dağda bayırda kullanmak, ava, kayağa gitmek için aldıkları ciplerden alırsın. Hiç dağda kullanmadığın gibi, düz yolda hız yapar devirirsin. Hani şu düz yolda bile dengesiz olup, en ufak sapmalarda bile devriliverenlerden alırsın. Kendine biri spor, iki tane, bir de hanıma, derken, oğlanla kıza evin dışı arabayla doluverir. Yok kasko su, sigortası vergisi bakımı, derken hafta sonlarının tümünü neredeyse servislerde, sanayide geçirmeye başlarsın.
Kongreler de olmasa yurt dışına gidenlerimiz oldukça azdır. Masrafı çok olmasının yanında, muayenehanenin kapalı olmasıyla ortaya çıkacak zararı düşünür çokları.
Bu arada soralım bakalım, yakın ya da uzakta olan yakınlarınız, anneniz babanız ne alemde acaba? Yoksa, sadece bayramlarda gidip, beş on dakikada yasak savar gibi, elini öptükten sonra kaçıp gidiyor musunuz?
Çocukları iyi birer okula yerleştirdik mi, iş bitti sanırız çoğumuz. Okulda arkadaşlarıyla, öğretmen ve okul idaresiyle sorunları mı oldu, servisler güvenli mi hiç ilgilenmeyiz. Parayı verdik, işte hepsi o kadar. Bu arada çocuklar, sigara, alkol, hatta uyuşturucuya başlıyorlar. Farkında olan yok. Çoğumuz onları, bahçeye dikilen fidan gibi görüyoruz. Sulayıp, yılda bir kez gübreledin mi yetecek sanır insan.
Hepimiz çocuklarımızın, yabancı dil, özellikle de İngilizce yi çok iyi öğrenmesi derdindeyiz. Bu arada Amerikan-İngiliz kültürünü ne kadar alıyor? Milli kültürümüzden ne kadar uzaklaşıyor, ilgilenmeyiz. Çocukları Amerika’da iş bulanlar çok mutlu oluyorlar. Çocukların orada kalma süreleri uzadıkça, giderek daha çok Amerikan vatandaşı olmaya başlarlar. Hele bir de yabancı ile evlenirlerse. Artık hastalandığınızda sizinle candan ilgilenecek bir çocuğunuz bile yoktur. Sadece internetten her gün görüntülü konuşarak avunursunuz.
Aman ne olacak, yine de siz beni dinlemeyin muayenehanelerinizde, hastanelerinizde ölümüne çalışmaya devam edin. Kazanın, harcayın, simit değil, hanlar hamamlar son model arabalar, dönüm dönüm araziler, içinde garajları, havuzları olan, beş yüz altı yüz metrekarelik kaşaneler yaptırın. Bundan sonra, sizin yakın dostlarınız, site güvenlikçileri, temizlikçi, bahçıvan, havuzcu, araba tamircileri, köpeğinizin veterineri.
Çocuklar mı? Ne olacak, biri, Amerika’da, diğeri Avrupa’da. Yıkılmış, parçalanmış aileler. Ne gelen var ne giden, resimlerini çerçeveletip büfenin üzerine koyun, çerçeveletip duvara asın. İşte çocukluğu, evlendiği gün, diploma töreninde diye, artık temizlikçi kadınlara gösterirsiniz.
Yine, pek çokları bana kızacaklar. Ne diyelim ben yazayım, sizler de gerçekleri görmeyip bana kızın. Unutmayın ki, aslında tek gördüğünüz, kazandığınız paranın rengi ile muayenehanenizin yada ameliyathanenin penceresinden gördüğünüz kadardır.
Hepsi o kadar.