Gökyüzü ısıtılır mı ya da aydınlatılır mı? Aman demeyin, bizde ısıtılır, bizde aydınlatılır. Biz de ikisi de yapılır.
Her konuda çare üretmekte sınır tanımayan milletimiz, rahatça sigaralarını tüttürebilsinler diye, lokantaların, lokallerin dışlarına, soğukta kalıpda üşümesinler diye tüp gaz, olmadı havadan ısıtmalı yeni moda elektrik sobalarını koymuyorlar mı? Önün yanar, arkan donar. İstersen git orada biranı iç, yemeğini ye. İstersen sigaranı da, yak gitsin.
İstanbul’da, millet nargile içsin denilerek çadırlar yapılmış. Bir kıvılcım, hepsi yandı bitti, kül oldu. Böyle gecekonduculuk olur mu? Bu ruhsatı onlara kim verdi? Gidip onlara sormak lazım.
Van’da deprem oldu. Hepimiz üzüldük. Ortalık kış kıyamet. Kurulan deprem çadırları, elden geldiğince sobalarla ısıtılmaya çalışıldı. Bir kıvılcım, on dakikada çadırlar içindekilerle birlikte çıralar gibi yandı. Kaçıp kurtulanların yanında ölenler, içimizi sızlattı.
Haydi, doğal afettir, olanaklar kısıtlıdır. Bir süre sabretmek lazım anladık da, durup dururken sırf millet nargilesini, sigarasını rahat tüttürsün diye, kanunları bile hiçe sayarak niye böyle işler yapılıyor, işte onu yapanlara birilerinin sorması lazım.
Burada benim üzerinde durmak istediğim başka nokta, başlıktaki işlerin hastanelerimizde de yapılıyor olması. Nasıl mı, bakın anlatayım. Hastanelerimizin havalandırılması genelde pencerelerden yapılıyor. Hasta odalarındaki pencereleri, öyle zırt pırt, fazla açamazsınız. Benim demem özellikle koridorlar, merdiven başları, tuvaletler, zemin altındaki dış kapılar. Oraların ısı ve hava kontrolünü kimler yapar? Örneğin; benim hastanemde merdiven başlarındaki pencerelerin kolları yoktur. Oradan geçerken, kapatmak isteseniz de kapatamazsınız. Temizlik şirketi sabah açar, akşama kadar tüm pencereler açık kalır, hem içerisi soğuk olur hem de boş yere havayı ısıtırız. Elektriklerse her bir yerde sabahlara kadar açık kalır. Doğal olarak hastanelerde, hasta ile ilgili yerlerde aydınlanma sabaha kadar açık olmalıdır. Ancak akşamları tamamen kapalı olan mekânları, örneğin; poliklinikler gibi akşam kullanılmayan alanları niye sabaha kadar ışıklandırırlar?
Bundan otuz yıl kadar önce, uzun dönem askerlik yaptığım, 200 yataklı Ağrı Askeri Hastanesinde, her sabah nöbetçi subayı, son yirmi dört saatte kullanılan su ve elektrik ölçümlerini getirir, günlük harcamada olan artışların nedenleri tek tek sorgulanır idi. O zamanlar doğal gaz olmadığından, ısınmada kullanılan “fuel oil”, aylık hesaplanır idi.
Sivil hastanelerdeki gece idarelerinin, hastanelerde böyle bir denetleme ve ölçüm çabaları olduğunu hiç sanmıyorum. Parası senden çıkmayınca, işler de böyle kontrolsüz yapılınca, hastanelerde dışarıdaki havayı da ısıtırsınız, gökleri de boşu boşuna aydınlatırsınız. Pencere açıktır, odadaki ekstra elektrikli kalorifere ya da ocağa el değmez. Yine de içerisi soğuktur, zira cam, pencere, vaistas her neyse, her daim açıktır.
Ama iş kendimize gelince, işler birden değişir. Çoğumuz, elektrik, su ve doğal gaz faturalarını aylık didik didik inceleriz. “Size bu ay, ne kadar fatura geldi” Diye, komşulara sorarız. Hatta, eskiden annelerimiz, çeşmeyi fazla açtığımızda kızarlardı. Evde üçün üzerinde lamba yandığında, çocukları uyarırlardı. Evde tutumluluk, iş yerinde israf, işte bu hiç olmuyor.
Asla “Parasını ben mi ödüyorum?” dememek lazım. Lütfen hastanelerimizdeki, gözle de görünür bu israfları olabildiğince azaltalım. Hastane müdürleri, başhekimler başta olmak üzere, tüm görevlileri göreve çağıralım. Günlük giderleri anında kontrol edelim. Olmaz bu işler demeyin, çalışılırsa, ilgililer yeterince ilgilenirse bal gibi olur. Zira, giden paralar, aslında bir yerde hepimizin kesesinden gidiyor.