Başlıkta da yazdıklarım, yıllardır hep ilgimi çekmiştir.
Arılar ve karıncalar, her zaman gayret ve çalışkanlığın birer canlı simgesi olarak görülürler. Gelin bakalım öyle mi? Arılar ve karıncalar devamlı çalışırlar. Burası doğru mu, doğru. Arılar devamlı üretirler. Ürettikleri baldan hem kendileri hem insanlar, hatta bazen de dağdaki ayılar bile yararlanırlar.
Karıncalar da daima üretirler, ama hep kendileri ve kolonileri için. Yiyecek türünden topladıkları, buldukları her şeyi en kısa zamanda yuvalarına taşırlar. Topladıklarındansa, sadece kendileri ve yavruları istifade eder.
Karıncaları ayağınızla ezebilirsiniz, hatta yuvalarını da dağıtabilirsiniz. Ancak, bu gibi girişimler arılara pek sökmez. Birincisi, arılar sadece kendileri için değil, tüm insanlık için de üretirler de ondan. İkincisi arılar, karıncalar gibi salt yerde sürünmediklerinden herhangi bir tehlike anında uçarak kaçabilirler. Devamlı çiçeklere konduklarından, üzerlerine yapışan polen tozlarını diğer çiçeklere taşıyarak onların üremesine ve meyve oluşturmalarına da yardımcı olurlar. Sonuncusu da, gerektiğinde ve bir tehlike anında, iğneleriyle sokarak kendilerini savunabilirler. Bazen çocuklar arı kovanına çomak soktuklarında, cevabını nasıl aldıklarını hepiniz bilirsiniz.
Ha, unutuyordum, bir de ağustos böcekleri var. Bazıları onları cır cır böceği olarak adlandırıyor. Onlarsa, hiçbir iş yapmayıp, sıcak yaz günlerinde habire durmadan öterler. Kafanızı şişirirler. Arada bir şarkılarından biri hit olsa da, genelde pek bir işe yaramazlar. Şaka şaka.
Ben yaşamım boyunca, daha çok arıları örnek almaya çalıştım. Onlar gibi olmaya gayret ettim. Şimdiye kadar, arkadaşlarımla birlikte ciltlerce kitap yayımladım. Hem kendimin hem de meslektaşlarımın yararlanması için. Sayıları, şimdilik on altı kadar oldu. Diğer taraftan, hazırladığımız iki çeviri kitabımız ise yayınevi satış trendi endişeleri nedeni ile bir türlü yayımlanıp da sizlerle buluşamadı.
On yedinci kitabım olan “Üniversitede Kır Çiçekleri” haftaya çıkıyor. Bu bir tıp kitabı değil. Kitapta, şimdiye kadar Medimagazin gazetesindeki yazılarımı derleyerek, okuyucuyla toplu şekilde buluşturmaya çalıştım. Gazetede şimdiye kadar toplam olarak üç yüze yakın köşe yazım yayımlandı. Bu son kitabıma ise bunların ancak yarısından azı girebildi. Bu gidişle, on sekizinci kitap da yolda gibi. Adı ne mi olacak? İleride değiştirmezsem, şimdilik başlıkta yazdığım gibi olacak. “Üniversitede Arılar, Karıncalar ve Ağustos Böcekleri”.
Kitap başlıklarına “üniversite” kelimesini özellikle koyuyorum. Zira bu şekilde kitap sanal ortamlarda, internette kendine daha kolay yer buluyor. Bu şekil tanıtımı sayesinde, daha çok kişiye bir çırpıda ulaşıyor. Satış kaygım zaten yok, yazdıklarım eşe dosta birer hatıra ve hediyem olacak.
“Nasıl oluyor bu işler hocam?” diye soracak olursanız, hemen yanıtlayayım.
Her yazılan köşe yazısı, internette çalakalem yazılanlar gibi hemen basılmaz. Bu işin bir usulü, belli bir prosedürü var. Medimagazin yazılarım önce eşim ve arkadaşlarımın, sonra hukuk danışmanımın, daha sonra da gazetenin denetiminden geçtikten sonra yayımlanır. Şimdiye kadar çok az yazım, gazete tarafından sansüre uğramıştır. Ancak iş oraya gelene kadar, yazılanların önce eş, dost ve arkadaş denetimlerini atlatması lazım. Oralarda takılan pek çok kelime, cümle, paragraf, hatta komple yazım dahi olmuştur.
Gazetede, daha çok sağlık ve eğitimle ilgili yazılar yazıyorum. Konumumu ve haddimi aşmamaya özellikle gayret ediyorum. Günlük siyaset, uluslararası ilişkiler ve diğer konular, daha çok başyazarımızın kapsam alanına giriyor. Yazdıklarım her zaman ille de yayımlanacak diye ısrarım, şimdiye kadar hiç olmadı. Yayın kurulu ve yazı işleri, yayın ilke ve politikaları doğrultusunda ister yayımlar ister yayımlamaz. Zaten ben de profesyonel değilim. Yazılarımı amatör bir ruhla yazıyorum.
Yazılarımda daima, kişiler yerine olaylar ve fikirleri kaleme almaya çalışırım. İşte bu nedenlerle, on yılı aşkın süredir hep yazıyorum. Eleştirilmekten hiç gocunmam. Sizler benim meslektaşım, arkadaşım, dostlarımsınız. Ancak bu sayede ileriye gidebilirim diye düşünüyorum.
Tek şartım, arkadaşlarımın ve meslektaşlarımın yargısız infazda bulunmamalarıdır.