Geçenlerde okuduğum bir yabancı kitapta aynen şöyle yazıyordu: “Herhangi bir işte, çok başarılı ve ekspert olabilmek için en az on bin saatlikbir deneyime sahip olmak gerekiyor.”*
Kitapta bazı örnekler de veriliyor. Dünyanın en zengin iş adamı olan, Microsoft’un sahibi, Windows ve benzeri sistemlerin kurucusu olan Bill Gates, ilkokuldan sonra lise binasında sabahlara kadar bilgisayarda çalışarak bir on yılını geçirmiş.
Beatles grubu, Almanya’da Hamburg barlarında yine yıllarca sabahlara kadar saatlerce müzik yaptıktan ve belirli deneyime ulaştıktan sonra, beste çalışmalarını spontane olarak arttırmışlar ve dünyanın en ünlü müzik topluluklarından biri haline gelmişler. Bizden de örnekler verebiliriz. Bir Neşet Ertaş, bir Âşık Veysel sazlarını ölünceye kadar ellerinden düşürmemiş, son günlerine kadar yeni eserler üretebilmişlerdir. Çok ünlü sporcular, antrenman bittikten sonra, diğer arkadaşlarından gizli olarak çalışmaya bir süre daha devam ederler. Onların başarılarının bir sırrı da işte bu ekstra çalışmalarıdır.
Bir zamanların dünya yüzme şampiyonlarından olan Avustralya’lı Shane Gould, bir röportajda gazetecilere, günde ortalama altı saat çalıştığını söylemiştir.
Gelin bir hesap yapalım. Günde ortalama beş saatten, haftada yirmi beş saat çalışılsa, yıllık dört haftalık izni çıkarsak, yılda 25 x 48=1.200 saat ediyor. On beş bin saate ulaşmak için, oniki yıl kadarçalışmak gerekiyor. Bu süreyi haftada otuz saate çıkarırsak,on beş bin saate ancak on yıldaulaşılıyor.
Ben burada günlük mesaiden bahsetmiyorum. Futbolcunun, basketçinin topuyla; müzisyenin sazıyla; radyoloğun MRG, tomografi ya da ultrasonografi cihazıyla; patoloğun mikroskobuyla; cerrahın bisturi, makasla yaptığı çalışmalardan bahsediyorum.
Dünyaca ünlü bir keman sanatçısına haftada kaç gün çalıştığını sormuşlar.
“Ben her gün çalışırım.” diye yanıtlamış, inanmamışlar. “Bakın anlatayım.” demiş. “Eğer ben bir gün çalışmazsam, bunu sadece kendim bilirim, iki gün çalışmazsam, hocam bilir. Eğer üç gün çalışmazsam, dinleyicilerim bilir.” demiş.
Bu nedenle özellikte sağlıkta uzmanlaşmanın yanında branşlaşmak da çok önemli. Aynı ameliyatı yılda üç tane yapanla, üç yüz tane yapan hiç bir olabilir mi? Ameliyata girmeye girmeye insanın eli durmaz mı?
İşte ben bu yazıyı, özellikle siz gençler için yazdım. Gençler, kendinize bir yan dal seçin ve hep o konuda çalışın, o konuda branşlaşın.
Macarların efsanevi futbolcusu Ferenc Puskas, antrenman sonrası çamura buladığı topla duvara adını yazma çalışmaları yaparmış.
Bakın ne diyor Puskas: “Futbolda iyi onadığın sürece yaşarsın. Seyirci seni iyi oynadığın sürece çılgınca alkışlar. O alkışlara kesinlikle aldanmayacaksın ve hep iyi oynayıp sahada ter dökeceksin. Futbolcunun başka çaresi yoktur.
Eğer kötü oynarsan, o seni alkışlayan ellerin bir anda sana doğru sıkılan yumruklara dönüştüğünü görürsün. Kesinlikle kızmayacaksın, gücenmeyeceksin ve yıkılmayacaksın. Yapacağın tek şey var. Daha çok çalışacaksın ve yeniden o yumrukların alkışa dönüşmesini sağlayacaksın. Futbolun değişmez yasasıdır bu.”
Ha futbolculuk ha doktorluk, birbirinden ne farkı var?
Mesleğine şu veya bu nedenlerle sırtını dönenler, ara verenler, idarecilik zırhının arkasına saklananlar giderek yenilikleri takip etmemeye ve geri kalmaya başlarlar.
Hem kendimiz hem hastalarımız hem de yakınlarımız için çalışmalarımıza devam edelim. Sıkılan yumruklar yerine alkışı hak edelim. On bin saati de hiç aklımızdan çıkarmayalım.
· Outliers. The Story of Success, M Gladwell, 2008.