Hayatta öncü olmak, olabilmek çok önemlidir diye düşünüyorum. Bir tanı yöntemi, bir ilaç, bir ameliyat yöntemi ya da bir cihazı ilk defa kullanmak, hasta üzerinde uygulamak, ülkemiz doktorlarına tanıtmak son derece önemli.
Bunun için gerekirse yurt dışına gider, eğitim alırsınız, gerekirse bu işi uygulayanları ülkemize davet edersiniz. Bir uygulamanın, bir yöntemin uygulanabilirliğini, fayda ve eksikliklerini test ettikten sonra önce kendiniz uygulamaya başlarsınız. Ekip kurarsınız, yakın çalışma arkadaşlarınıza da öğretirsiniz. Daha sonra kurslar, “workshop”lar düzenleyip meslektaşlarınızı eğitirsiniz. Kongre ve sempozyumlarda tanıtımını yaparsınız.
Bir uygulamanın, bir tıbbi-cerrahi yöntemin ülkede sadece bir kişi tarafından yapılıyor olması, bir mana ifade etmez. Görevimiz, onun tüm yurt sathında pek çok meslektaşımız tarafından uygulanabilmesi ve bu uğurda çaba sarf edilmesi olmalıdır..
İşte bu espri kapsamında, bundan bir süre önce, Ankara’da Gazi Üniversitesinin Gölbaşı Kampüsünde, “Gazi Üniversitesi Laparoskopik Cerrahi Araştırma ve Uygulama Merkezi” adında bir merkez açıldı.
Bu işler öyle bir günde olmuyor. Öncelikle idarecileri ikna edeceksin, onlarla birlikte oturup tartışacaksın, yer-bina bulacaksın. Bu işin finansmanı için alet-edevat, para bulacaksın.
Merkez için içimizden bazı öğretim üyeleri çok büyük bir çaba gösterdiler. Kendi işlerinden, hastalarından, ameliyatlarından feragat edip zaman ayırdılar. Önce bina hazırlandı. Bodrumundaki deney hayvanlarının üst kattaki ameliyathanelere çıkarılması için asansör bile yapıldı. Endovizyon sistemleri, dersaneler kuruldu.
Laparoskopik alet firmaları merkeze katılmayı kabul ettiler. Orası için cihazlarını getirdiler. Ameliyathaneler hazırlandı.
Her şey hazır, açılış yapıldı. Laparoskopik eğitim kursları tüm ülkeye duyuruldu. Kendi içimizden, başta genel cerrahi, üroloji, kadın-doğum olmak üzere eğiticiler belirlendi. Kervan yola çıktı. Herkes memnun. Kurslar başladı. Meslektaşlarımız, yurdun her köşesinden gelerek eğitim alıyorlar. Laparoskopik eğitimlerden sonra hedef robotik eğitim denildi.
Zaman geldi, yönetim değişti. Sonradan duyduk ki, bizim laparoskopik eğitim merkezi kapatılmış. Firmalar ameliyathane malzemesini, endovizyon sistemlerini, velhasıl neyi getirip koymuşlarsa hepsini söküp götürmüşler.
Daha sonra ne mi oldu? Merkez İstanbul’da açıldı. Kim kaybetti? Üniversite, benim üniversitem, Gazi Üniversitesi kaybetti. Doğal olarak Ankara kaybetti. Eğitim alacak olanlar bir süre de olsa eğitim alamadı. Kim kazandı?
Bu işler, ülkemizde hep böyle başlar. Birileri öncü olur, riskleri göze alır, işini gücünü, eğitimini, hastalarını, ameliyatlarını, hatta ailesini bile gün gelir ihmal eder. Kimi zaman da böyle hüsranla biter.
Eksiklikleri yanlışlıkları var mıydı, yok muydu, idareci değilim, bunları bilemem. Çok mu masraflı oldu? Bu masraflar artık karşılanamaz mı oldu? Davul üniversitede, tokmak firmalarda mıydı? Oturulup konuşuldu mu, yoksa hemen gidilip kapıya kilit vuruldu mu? Yanlış uygulamalar düzeltilebilir miydi? İşte buraları meçhul.
Avrupa’da robotik cerrahi eğitim merkezi, Fransa’nın Strazburg şehrinde üniversite kampüsü içinde eski bir binada. Açılışını bizzat zamanın Fransa Cumhurbaşkanı yapmış. Ben eğitime gittiğimde aynı gün Fransa Başbakanı ziyarete gelmişti. Dünyanın her yerinden kursiyerlere yıllardır eğitim veriyor. Hem de parayla. Hem para ödüyorsunuz hem de paranızla sıraya giriyorsunuz. Bizimkinden çok da farklı değil.
Ankara’da bizim eğitim merkezimiz yürür müydü, yürürdü. Olur muydu, olurdu.
Aklıma hep Âşık Veysel’in dizeleri geliyor.
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başka olmasa.