Her yıl, sezon tamamlandığında en altta kalan, daha çok yenilen, başarıları az olan takımlar bir alt lige düşerler. Lig bitimi transfer dönemi geldiğinde, küme düşen takımların pek çok oyuncusunun diğer lig takımlarına, hatta yurt dışına transfer olduklarını görürsünüz. Futbol bu, on bir kişiyle oynanıyor. Tek kişinin çokça başarılı olması bile takımın kazanmasına her zaman yetmeyebiliyor.
Takımların idarecileri, teknik direktör ve antrenörleri, çoğunlukla diğer takımları da izlerler. Aynı lig, bir alt lig, hatta amatör maçları bile. Maç sonrası yorumlar, televizyon görüntüleri ile ileride transfer etmeyi düşündükleri sporcular hakkında iyi bir bilgi kaynağıdır. Hastalıklar, sakatlıklar, sarı-kırmızı kartlar, takım ve karşı takım oyuncularıyla olan ilişkiler, oynanan maçlar, kurtarılan, kaçırılan, atılan goller, atılan deparlar, verilen önemli paslar bile kaydedilir.
Buna göre her takım ilerisi için kendi planlarını yapar.
Transferler, sadece spor takımlarında olmuyor. Sağlık ve eğitimde de oluyor. Ülkemizde başta büyük illerimiz olmak üzere, her gün yeni özel üniversite ve hastaneler açılıyor. Hastane zincirlerine yeni halkalar ilave ediliyor. Hâl böyle olunca da yeni açılan üniversite ve hastanelere yeni hocalar yeni doktorlar bulmak lazım. Kaynak, başta üniversiteler, tıp fakülteleri hastaneleri olmak üzere, tüm devlet hastaneleri ve başka özel hastaneler.
Anadolu’da çalışan meslektaşlarımızın bir kısmı, daha gelişmiş yerlere tayin olmak istiyorlar. Çocuklar büyüyor, okul gereksinimleri, eşlerin durumu, spor, müzik, kurs olanakları vs.
Olanakları daha iyi olan özel üniversiteler, ana bilim dallarının ve kliniklerin başında titri olanları görmek istiyor.
Transfer için ilk bakılacak yerler, başta büyükşehir üniversiteleri, tıp fakülteleri, ardından Anadolu tıp fakülteleri.
Devlet üniversiteleri bu yüzden, son zamanlarda giderek kan kaybediyorlar.
Eskiden üniversitede, kariyerde olmak meslek açısından prestijli bir durumdu. Şimdi, özellikle tam gün ve düşük gelir uygulamalarından sonra prestij avantajı, yerini dezavantaja terk etti.
Öğretim üyelerinin bir kısmı erken emekli olmakta bir kısmı da istifa ederek özel üniversitelere transfer olmakta. Gidenlere neden gidiyorsun, denilmesi doğru olmaz. Doğru olmaz da, üniversitelerdeki idarecilerin, hatta rektörlerin bu kan kayıplarını bir mercek altına almaları da gereklidir, diye düşünüyorum.
“Bizim her bir ana bilim dalında işte şu kadar hocamız var, eğitimde hiç aksaklık olmaz. İsteyen gider, şu şu derslerin hakkınca verilememesi, falanca ameliyat, organ nakli ya da işlemin bu nedenle yapılamıyor olması idareci olarak, üniversite yöneticileri olarak bizi hiç ilgilendirmez”, çoğu yönetici tarafından söyleniyor ki bu konuda hiçbir adım atılmıyor.
Maaşlarla ilgili ne gibi adımlar atılıyor? Maaş dışı ücretler (döner, performans) için dışarısı ile rekabet edilebilecek duruma geçilebildi mi?
İşin doğrusu, devlet üniversiteleri giderek eski cazibelerini yitirir oldular. Bu yüzden devamlı transferlerle eleman kaybediyorlar. İşin ilginç yanı, bu gelişmeler, sadece tıp fakültelerinde değil, diğer fakültelerde de oluyor.
Hâkimlerin, emniyet ve güvenlik görevlilerinin maaşlarında cömert olan hükümetler, eğitimde cimri davranırlarsa bu gibi durumların olması kaçınılmazdır.
Özel üniversiteler, hem öğretim üyesi hem öğrenci hem de hasta bulmak için her türden reklam aracını kullanıyor.
-Kullanır kardeşim, kime ne?
-Resmi üniversiteler hiçbir şey yapmıyor mu? Haksızlık etmeyin.
-İdarecilerin reklamı için bilmem yirmi dokuz otuz renkli, cafcaflı ve de sadece hocalara dağıtılan, oradan da direkt çöpe atılan bülten mi çıkarıyorlar.
Yanlış düşünüyorsun benim sevgili kardeşim, demeyi ne de çok isterdim.