Değişik platformlarda ülkedeki üniversitelerimiz, sayıları, dağılımları, öğrenci ve öğretim üyesi sayıları, akademik yapıları ve eğitimleri açısından devamlı tartışılır durur. Bu tartışmalar hiç bitmez, bitmemeli de. Yazılan ve söylenenlerin çoğuna, hak vermemek elde değildir.
Cumhuriyetimiz kurulduğunda, sadece İstanbul’da, o da bir tane üniversitemiz vardı. Bilimi tüm yurda yaymak amacıyla, başta başkentimiz Ankara olmak üzere, kırklı yıllardan itibaren Anadolu’da da üniversiteler açılmaya başlandı. İki binli yıllara gelindiğinde, ‘her ile bir üniversite’ sloganıyla, Edirne’den Hakkari’ye kadar üniversiteler açıldı. Şimdi her ilimizde, en az bir üniversitemiz var.
‘Efendim, bunların hepsi politik amaçlı açıldılar, yandaşlara iş, müteahhitlere ihale bulabilmek için, hatta seçimlerde partilerine oy getirsin diye açıldılar’ tarzında eleştiriler, hatta karşıt görüşler her zaman olmuştur, olacaktır. Eleştiri ve karşıt görüşlerin, doğal olarak doğru yanları da vardır. Ancak olaya, sadece tek açıdan bakmamak lazım. Gelin madalyonun bir de arka yüzüne bakalım.
Bu sene üniversite sınavlarına iki milyon üç yüz yirmi iki binin üzerinde başvuru olmuş. (YKS’ye başvuran aday sayısı belli oldu. Sınavın birinci oturumu TYT’ye 2 milyon 322 bin 421 kişi, ikinci oturumu AYT’ye başvuran aday sayısı ise 1 milyon 982 bin 669 kişi başvurdu. 23.3.2018 Hürriyet gazetesi.)
Bunun anlamı: Alttan milyonlarca öğrenci mısır patlağı gibi fokurdayarak geliyor. Bu gençlerimize, ya okuyacakları bir üniversite bulacaksınız, ya da bir iş bulacaksınız. Ülkede işsizlik durumları malum. Her yıl yeni açılan işyeri, atelye ve fabrika sayısı da giderek azalıyor.
Liseden sonra, biz bu gençleri, iş bulsunlar diye salarız sokağa. Artık nereye isterlerse oraya giderler, kahvehanelere, internet kafelere gitsinler. Oldu, en azından bunların bir kısmının bölücü terör örgütlerinin ağına düşmeyecekleri ne malum.
Teknik liselerden mezun olanların bir iş sahibi olması daha kolay da, düz lise mezunlarına iş bulmak çok zor. Zira bir meslek üzerine, eğitim de almamışlar. Kendilerine uygun bir iş yoksa, gidebilecekleri tek yer üniversite oluyor. Işte bu yüzden milyonlarca genç, üniversite kapılarını zorluyor.
Eskiden sadece devlet üniversiteleri vardı. Şimdi özel sektör de çok sayıda üniversite açmaya başladı. Bunun belli kriterleri var. Şu kadar arazi, şu kadar bina, şu kadar da paranız varsa, vakfınızı kurar ve YÖK’e başvurunuzu yaparsınız. Türkiye’de son yıllarda açılan yeni üniversitelerle birlikte, üniversite sayısı 175’i bulurken, Türkiye’de en fazla yükseköğretim kurumu 46 üniversite ile İstanbul’da eğitim veriyor. YÖK ve ÖSYM kaynaklarından derlenen bilgilere göre, Türkiye’de 71’i vakıf, 104’ü devlet olmak üzere 175 üniversite faaliyet gösteriyor. Hemen tüm illerde devlet üniversitesi mevcutken, vakıf üniversiteleri genellikle büyük şehirlerde kuruluyor. Türkiye’de en çok üniversitenin bulunduğu şehir, 46 üniversite ile İstanbul. İstanbul’da 9 devlet üniversitesinin yanı sıra 37 vakıf üniversitesi faaliyet gösteriyor. Vakıf üniversitelerinin yarısından fazlasının İstanbul’da kurulduğu dikkati çekiyor. http://www.habervitrini.com/egitim/turkiyede-kac-universite-var-
İzin alındıktan sonra, arazi, bina ve de paranız varsa üniversite kurmak kolay. İnşaatları kısa sürede tamamlarsınız. Ondan sonra yapılacak iş, bu oluşturduğunuz fakültelere belli sayıda öğretim üyesi bulmaya gelir. Eskiden doktorası ya da uzmanlığı olanlara direk yardımcı doçentlik kadrosu veriliyordu. Şimdi o unvan kaldırıldı da, adı değişti, hepsi o kadar.
‘Ülkede neden bu kadar çok üniversite açılıyor’ sorusuna verilecek cevapların başında, yukarıda yazılanlar gelir. Binlerce değil, milyonlarca genç liseyi bitirip geliyor. Onlara iş vererek topluma kazandıracak olanaklarınız sınırlıysa, doğal olarak bu gençler de üniversite kapılarına dayanırlar. Buraya kadar iyi, bundan sonrası, eskiler de dahil olmak üzere, açılan üniversitelerin eğitim, araştırma ve bilimsel yapılarının, çağdaş üniversiteler düzeyine getirilmesidir. İşin zor olanı da budur.
Ağustos, 2018