Bir kaç ay önce lisedeki kimya öğretmenim bana "İnsanlar ve Bitkiler" isimli bir kitap hediye etmişti. Yaz tatilinde okuma fırsatı buldum. Kitabın yazarı Maurice Messegue, yani bir Fransız. Kitap Türkiye’de e-yayınlarından çıkmış ve Safa M. Yurdanur tarafından tercümesi yapılmış.
Maurice Messegue bir köylü çocuğu, tıp eğitimi hatta doğru dürüst eğitimi yok. Babası köyde çeşitli bitki ve çiçeklerden ilaçlar yaparak hastalıkları iyileştirmeye uğraşırmış. Babası hiçbir zaman köyünün dışına çıkmamış. Yazar da babasından bitkilerin özelliklerini ve çeşitli kısımlarının nasıl bazı durumlarda faydalı olduğunu öğrenmiş. Askerliğini yaptıktan sonra yolu Paris’e düşmüş. Eğitimi olmadığı için iş bulamamış, bildiği başka bir iş de yokmuş. Fakirlere yemek dağıtılan yerde yemek yemeğe ve sokaklarda yatıp kalkmaya başlamış. Bu arada bir dilencinin bütün vücudunda yaralar olduğunu görmüş ve babasından öğrendiği şekilde yaptığı bazı sıvılar ve banyolarla adamı iyileştirmiş. Bu şekilde özellikle eklem ağrıları veya cilt lezyonları olan bazı kişilere yararı dokunmuş. Daha sonra büyük bir opera sanatçısını aynı şekilde tedavi etmiş ve ünü giderek yayılmaya başlamış. Churchill, bir Fransa başbakanı, Kral Faruk, yazar Jean Cocteau, bir papa, bazı prensler ve prensesleri iyileştirmiş. Vakaları hep cilt hastaları, romatizmal ağrıları olanlar veya psikoljik rahatsızlığı olan kişilermiş. Çok tanınmış yargıçlar, savcılar ve aileleri hatta bazı tıp doktorlarının hastaları ile yakınları da tedavi ettiği gruba dahil olmuşlar. Tıp doktorları kendilerinin artık faydalı olamadıklarını düşündükleri durumlarda hastalarını Maurice Massegee’ye gönderir olmuşlar. Yani bir yerde yazar doktorlarla beraber çalışmaya başlamış. Fakat yazarın da kanserli hastalar veya cerrahi olarak tedavisi mümkün olan hastalarda bir iddiası olmamış ve onları doktorlara yönlendirmiş.
Maurice Messegue bitkileri çok iyi tanıdığını, bitkilerin hangi kısımlarının ne işe yaradığını çok iyi bildiğini söylüyor; fakat bu bilgilerin yeterli olmadığını,gerekli solüsyonların hazırlanmasının ve dozlarının ayarlanmasının belli teknikleri olduğunu,hastalık aynı olsa bile her hastada farklı tedavilerin gerekebileceğini söylüyor. Sağlık Bakanlığı durumu farkettiğinde hakkında dava açılıyor, yetkisi olmadığı halde hastaları tedavi ettiği söyleniyor. Mahkemeye şahit olarak hastaları geliyor, fakat yüklüce bir tazminat ödemeye mahkum ediliyor. Kendisi tazminatı ödüyor, fakat açmış olduğu muayenehanesinde de işini sürdürmeye devam ediyor. Çünkü mahkeme işini yapmaktan onu menetmiyor.
Bu şekilde her sene hakkında dava açılıyor, bütün davaları kaybediyor, tazminatları ödüyor ve işini de sürdürüyor. Artık çok meşhur oluyor, çok lüks yerlere girip çıkmaya başlıyor, yüksek tabaka ile arkadaşlık ediyor. En son davada sadece "1" frank ödemeye mahkum oluyor, çünkü savcı ve yargıç da hastası. Bu arada şarlatanlarla da mücadele ediyor. Diğer yandan bürokrasi ile de uğraşıyor ve Fransa’da kendisi gibi olanlara "tedavici" denmesini, bu kişilerin muayenehane açarak belli koşullarda tedavi yapabilme olanağının sağlanmasını temin ediyor.
Marcel Messegue’nin biyografisinde bugün Fransa’nın üç büyük kentinde muayenehanesinin olduğu, serbestçe çalıştığı, ülkesinin en çok kazanan 50 kişisi arasında bulunduğu, Marcel Messegue’nin en çok söylediği şeyin "hastalık değil, hasta vardır" sözleri olduğu söyleniyor. Bu sözler elbette ki çok doğru; hastalık aynı olsa bile bizler de bazen farklı tedaviler uygulamıyor muyuz?
Yazar kitabın sonunda bazı tarifler de vermiş. Fakat bu işi bitkileri çok iyi tanıyanların yapması gerektiğini, doz tayini ve yan etkilerin önemli olabildiğini söylüyor; hatta bitkilerin özelliklerinin mevsimlere göre değiştiğini vurgulayarak bu konunun da önemini vurguluyor. Herkesin bildiği gibi bizde de bazı bitkiler, özellikle de ısırgan otu çok kullanılıyor. Tanıdığım bir kadın kendi kendine çeşitli otları toplayıp çeşitli muamelelerden geçirip kocasının kan şekerini düşürmek için ona kullandırdı ve kocası tiroid kanserinden öldü. Belki de adam zaten kanser olacaktı, ama hep aklımda adamın içtiği şeylerden kanser olup olmadığı hakkında kuşkular vardır. Bazı tıp profesörlerinin bile ısırgan otu kullandıklarını biliyoruz.
Geçen gün bir gazetede "kanseri tedavi eden fitoterapist kanserden öldü" diye bir haber vardı. Bu fitoterapist denen kişinin eğitimi neydi, kim kendisine bu unvanı ve yetkiyi vermişti bilmiyorum. Sanki bu gibi konularda Türkiye’de bazı eksiklik ve kanuni boşluklar var gibi geliyor bana ki bu kişinin Bodrum’da muayenehanesinin olduğu söyleniyor. Muayenehane açma yetkisini nasıl almıştır, bu kişinin yaşadığı yerde savcılar yok mudur, araştırmamışlar mıdır?
Bence bu gibi başı boşluklara son verilmeli ve her durum bilimsel platforma oturtulmalıdır.
Saygılarımla.
10
önceki yazı