Geçen aydan beri adli tıp alanını ilgilendiren olaylara bir göz atalım. “Beden ve ruh sağlığının bozulması” kavramı gündemdeki öncelikli yerini korumaya devam etmektedir. Hatta bir televizyon spikeri, “bu doktorlara ruhsal muayeneyi öğretmek lazım” deme cesaretini bile göstermiştir. Konu hekimlerin ruhsal muayeneyi bilip bilmemesinden mi kaynaklanmaktadır? Yasanın yazılışındaki özensizliğin faturası hekimlere çıkarılmaktadır. Diğer yandan toplumun her kademesindeki erkek egemen bakış açısıyla cinsel suçların cezasız kalmasının sorumlusu da bulunmuştur. Ruh sağlığı muayenesini bilmeyen hekimler! Cinsel suçlarla ilgili yasa maddelerine göre suçun temel hali “cinsel dokunulmazlığın ihlali” olup, “‘suç sonucunda kişinin beden ve ruh sağlığında bozulma olmuşsa’, erişkinde ceza 10 yıldan, çocuklarda 15 yıldan az olamaz” denmektedir. Öyle ki, beden ve ruh sağlığındaki bozulmanın akut mu, kronik mi olduğu, derecesi veya süreğenliği ile ilgili herhangi bir kayıt yoktur. Yasa maddesinin yazılışında eksiklik hem hekimleri hem hâkimleri sıkıntıya sokmaktadır. Maddenin suçun temel hali ile ilgili olmayıp ceza arttıran bir faktör olması ve öngörülen cezanın da neredeyse adam öldürmeye eş değer olmasından yola çıkılarak, bu madde kapsamındaki ruh sağlığındaki bozulmanın daha ağır ve süreğen nitelikte olması gerektiği düşünülmektedir.
Kamuoyunda en fazla gündeme gelen cümlelerden biri şudur. “ Böyle bir suçla karşılaşan kimsenin ruh sağlığının bozulmaması mümkün değildir”. Bu saptamadan gidersek, cinsel suç olaylarında cezayı arttıran fıkra kapsamında kişinin ruhsal değerlendirmesine gerek olmayacaktır. O zaman, suçun temel haline verilecek cezaların arttırılıp yasadan bu fıkranın çıkarılması gerekir.
Yasa koyucuların diliyle olaya yaklaşırsak, suçun temel halindeki cezalar, bu suçun kişinin üzerinde bırakacağı olumsuz etkiler göz önüne alınarak belirlenmiştir. Cinsel suçlara verilecek cezalar ağır ceza kapsamında da ve az da değildir. Önemli olan, suçun belgelenip bu cezaların verilebilmesidir. Öyle ki, cinsel saldırıyla karşılaşan kişinin olaydan sonraki tıbbi değerlendirmesinde, karşılaşılan cinsel suçla ilişkilendirilebilen ruhsal etkilenme bulguları saptanır ve kaydedilirse -ki olmaması gerçekten mümkün değil-bu durum kişinin cinsel dokunulmazlığının ihlal edildiğine delil teşkil edebilecektir. Yani, olayı takiben kısa dönemde saptanan ruhsal belirti ve bulgular kişinin cinsel dokunulmazlığına delil teşkil ederken, daha uzun vadede devam eden ve süreğen nitelikteki ruhsal etkilenme hali saptanırsa, bu da cezayı arttırıcı bir unsur olarak değerlendirilecektir.
Her şeyden önce kişinin cinsel dokunulmazlığının ihlal edilmiş olduğunu destekleyen tıbbi bulgular saptanmadığında, sonradan cezayı arttıran maddede düğümlenilmesi pek çok sıkıntıya neden olmaktadır. Bazı hekimler, “Yasa ruh sağlığı bozulmuş mu diyor, akut da olsa kronik de olsa fark etmez ben bozulmuş derim, gerisi beni ilgilendirmez” diyor. O zaman yasa uygulayıcılar da, kişiyi, ruhsal değerlendirme konusunda süreğenlik bekleyen ve bunu böyle yorumlayan hekim ya da kurumlara tekrarlı bir şekilde yönlendirmeye gereksinim duyuyor.
Evet, yasanın kaleme alınışında bir anlaşılmazlık ve muğlaklık söz konusudur. Yasa eleştirilmeli ve düzeltilerek değiştirilmesi için çaba sarf edilmelidir. Ama yasa değişikliği olmadığı sürece, yasa maddelerinin nasıl anlaşılıp, ruhsal bulguların nasıl yorumlanacağı konusunda konuyla ilgili hekimlerin hem fikir olması şarttır. Bu nasıl olmalıdır? Adli tıp uzmanları, psikiyatri ve çocuk psikiyatrisi uzmanlarını bünyelerinde barındıran derneklerin meslekte yeterlilik kurulları bir araya gelip prensipler oluşturmalı diye düşünüyorum. Aksi halde herkes kendi yorumuyla yaklaşırsa çelişkili raporlar, yargı sürecinde uzama, kamuoyunda doğru/yanlış tartışmalar devam edip gidecek.
“Bu hekimlere ruhsal muayeneyi öğretmek gerek, bilmiyorlar”, ama hâkimler biliyor. Bakıyor kişi mahkemeye gelirken düzgünce giyinip kuşanmış, makyaj yapmışsa, “Doktorlar bunun ruh sağlığı bozulmuş demiş ama bu kişinin ruh sağlığı bozulmuş olamaz” diyebiliyor. Bazen, konunun uzmanı olmayan hekimler tarafından bile böyle yaklaşılabiliyor. Kişinin bir olaydan dolayı ruhsal olarak etkilenip etkilenmediği ve ne derecede etkilendiği görünüşe göre anlaşılacak olsaydı evrensel olarak var olan psikiyatri bilimi olmazdı.
Konuyla ilgili gelişmelerden, mahkemelerin cinsel suçla ilişkili olarak, kişinin beden ve ruh sağlığının bozulup bozulmadığı konusunda rapor almak amacıyla, tam adli tıp uzmanı, çocuk ve/veya erişkin psikiyatrisi de bulunan öncelikle üniversite hastaneleri olmak üzere tam teşekküllü bir sağlık kuruluşuna başvurması şeklindeki uygulamanın yaygınlaşacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla hastanelerde bu olgularla karşılaşacak kişilerin ortak yaklaşım konusunda hemfikir olmaları gerekmektedir.