Ülkemizde ölümle sonuçlanmayan o kadar adli olay var ki, okuyucuları rakamlarla boğmaya hiç gerek yok. Cinsel şiddet mağdurları, ev içi şiddet mağdurları, iş kazası, trafik kazası ya da bıçaklanma, silahla yaralanma, dövülme mağduru binlerce kişi var. Adli nitelikli rapor hazırlama sürecinde bu kişiler ya muayene edilirler ya tıbbi dosyaları incelenir ya da hem muayene edilirler hem de tıbbi dosyaları incelenir. Hatta önemli bir kısmında sorunların aydınlatılabilmesi için ek incelemeler yapılır. Bu kişiler de tüm diğer sağlık sorunu olan kişiler gibi hastadırlar.
Tersi bir yaklaşım insan haklarına da aykırıdır. Yani “bu adli olgu”, “hasta değil” gibi bir şey söz konusu değildir. Adli sorunların aydınlatılması için düzenlenen raporlar da, onlara sunulan hizmetin önemli bir parçasıdır. Kendi içinde özellikleri vardır. Bu özellikler göz ününe alınarak Adli Tıp Kurumu Döner Sermaye Fiyat Listesi oluşturulmuştur. Bu fiyat listesi, adeta tek kurumun verdiği hizmet için oluşturulmuş, başka bir kurumda aynı hizmet verildiğinde kullanılamayacakmış bir algı vardır. SGK’nın uygulamayla ilgili mali çizelgelerinde, “tek hekim raporu”, “heyet raporu” gibi kavramlar dışında adli tıp hizmetlerini yansıtan kalemler yoktur. Bu rapor ücretlerinin de, Adli Tıp Kurumu Döner Sermaye Fiyat Listesi ile ilgisi yoktur. Buna rağmen bu rapor ücretleri üzerinden Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)’na fatura edilen hizmetleri, SGK hasta hizmeti olarak görmediğinden ödememektedir. Sosyal Güvenlik Sistemi, kişilerin karşılaştığı güvenlik problemleri nedeniyle aldıkları adli tıp hizmetini, hizmetten saymamaktadır. Adli bir olaya taraf olup, hizmet almak zorunda olanlarla ilgili birçok genelge vardır.
Bu genelgeler de adli tıp hizmetinden ziyade, tedavi hizmetlerinin garanti edilmesi temeline dayanmakta olup, zorlamalı olarak içlerine “adli rapor” entegre edilmiştir. Bu genelgelerden anlaşıldığına göre, Adalet Bakanlığı, Sağlık Bakanlığına bir fon aktarmıştır. Sadece Sağlık Bakanlığına bağlı kurumlar değil, üniversiteler dâhil tüm sağlık kuruluşlarında adli olaya taraf olan kişilere verilen hizmetlerin ücreti bu fondan karşılanacaktır. Adli tıp hizmetlerinin, Adli Tıp Kurumunun ücret tarifesine göre belirlenmediği bu yolun işletilmesinde de sıkıntılar yaşanmaktadır. Hizmeti alan kurum Adalet Bakanlığıdır. Adalet Bakanlığının hizmet birimleri olan Cumhuriyet Başsavcılıklarına fatura düzenlendiğinde, Sağlık Bakanlığı’nın fonu hatırlatılmaktadır vs. vs. Bu konuda tam bir keşmekeş vardır. Kimse yapılan hizmetin karşılığının nasıl alınacağı konusunda net bir yol izleyememektedir. Tüm bu kargaşada, Adli Tıp Kurumundan başka birimlerin adli tıp hizmeti vermeyeceği ya da vermemesi gerektiği algısı olsa gerek.
Bir de, Adli Tıp Ana Bilim Dallarının otomasyon sistemine dâhil edildiği hastanelerde, sosyal güvencesi olmayan, yol parasını zor temin eden ve adli tıp ana bilim dalından bireysel olarak hizmet talep eden kişilere hizmet verilmesinde yaşanan güçlükler var. Bunlar, paralarıyla “özel” hizmet almak isteyenler değil, sıklıkla bir yerlerden geri çevrilmiş, zor durumda olan ve durumlarını belgeleyebilmek için son çare olarak adli tıp ana bilim dallarına başvuran kişilerdir. Bu kişilerin adli tıp hizmeti alabilmesi için sistem gereği ya sosyal güvencelerinin olması ya da muayene ve tetkik paralarını ödemeleri gerekmektedir. Yani alternatif raporlar, savunma bilirkişiliği vs. de sadece zengin kişilere sunulmuş olanaklardır. Ana bilim dallarında çalışan meslektaşlarımız, 30 yıldır kocası tarafından her türlü şiddete maruz kalmış, evin geçimini apartman görevliliği yaparak sağlayan bir kadından; asgari ücretle çalıştığı iş yerinde patronun her türlü tacizine maruz kalan işçi kadından, ideolojik nedenlerle okul müdürü tarafından psikolojik baskı gören ve cinsel tacize maruz kalan bir öğretmen kadından, muayene sırasında hüngür hüngür ağlayan bir öğrenciden vb. çalıştıkları kurum adına ücret talep etmek istememektedirler.
Bırakın sosyal güvencesi olmayanları, SGK’ya bağlı hastalarda dahi adli tıp hizmetleri yürütülememektedir. Keza SGK adli tıp hizmetlerini sağlık hizmetinden saymamaktadır. Bu, “fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali” şeklindeki sağlığın tanımına tamamen zıt bir uygulamadır. Esasen tüm sistemler birbiriyle ilişkili olduğundan, bir taraftaki “paraya dayalı” “işletmeci” yaklaşım diğer tarafa da aynı şekilde yansıyor. Resmi kanaldan başvuran ya da bireysel başvuru hakkını kullanan, sosyal güvencesi olan ve olmayan tüm adli olgular için, gerek ücretlendirememe gerekse de ücretsiz hizmet sunamama, hizmet birimlerini tıkayan sorunların bir an önce çözülmesi için ilgili tarafların mutlaka biraraya gelmesi gerekmektedir. Sorunun “oldubitti” den uzak, kapsayıcı çözümleri için biraraya gelinememesinin ülkemize olan faturası maddi olarak ölçülemeyecektir. Bir cinsel şiddet mağduru ya da ev içi şiddet mağdurunun raporunu para pul işleri yüzünden düzenleyemiyorsak, o zaman, yeni CMK’nın, kadına yönelik şiddetle mücadele eylem planının, uluslararası taraf olduğumuz sözleşmelerin, suç önleme stratejilerinin vb. hiçbir anlamı olmayacaktır.