Her alanda olduğu gibi adli tıp alanında da iyisiyle kötüsüyle bir yıl daha geçti. Olumsuzlukları dile getirmekten bıktık. Ben bu yazıda adli tıp alanındaki olumlu gelişmelerden bahsedeceğim. Tabii ki, bu olumsuzlukları yok sayma ya da görmezden gelme anlamına gelmemelidir.
Çocuk istismarı ve ihmali açısından, Türkiye çapında en az 10-15 üniversitede multidisipliner yaklaşımla “Çocuk Koruma Merkezleri” oluşturulmuş, diğerlerinde de oluşturulmaya ve geliştirilmeye devam edilmektedir. Bu arada, ülkemiz çocukların korunması ile ilgili uluslararası sözleşmeye taraf olmuş, mevzuat çalışmaları da yapılmıştır.
Cinsel suçlarla ilgili olarak, cinsel suçların kişilere yönelik şiddetin en ağır formlarından biri olduğu ve mağdurların ezici çoğunluğunun çocuk, kadın ve engelli bireyler olduğu bilinmektedir. Adalet istatistiklerine baktığımızda, ”Cinsel Saldırı”, “Çocukların Cinsel İstismarı”, “Reşit Olmayanla Cinsel İlişki”, “Cinsel Taciz” başlıklı TCK maddesi çerçevesinde yargılaması bitip 2008 yılında karara bağlanan 15.366 davada 21.701 sanık yargılanmıştır. Elbette bu rakamın içinde, pek çok nedenle hiç yargıya yansımayan binlerce cinsel taciz olgusu ile yargıya yansımış olmakla birlikte yine pek çok nedenle soruşturma aşamasından kovuşturma, yani mahkeme aşamasına ulaşamamış cinsel suç olguları yoktur. Var olan rakamlar üzerinden gidelim ve bu kez adalet istatistiklerinde, 2008 yılında aynı yasa maddelerinden ceza infaz kurumuna giren hükümlü sayısına bakalım. Bu rakamın 821 olduğunu görüyoruz. Böylece davası karara bağlanan 21.701 sanığın 821’i ceza infaz kurumuna girdiğine göre aradaki fark nasıl açıklanabilir? Ya beraat etmişler ya da hapis cezası dışında başka cezalar almışlardır. Demek ki, cinsel suç olaylarının aydınlatılmasında önemli sıkıntılar var. Buradan hareketle pek çok kadın sivil toplum kuruluşu, “Cinsel Saldırı Başvuru Merkezleri” ya da “Tecavüz Kriz Merkezleri” oluşturulması için hazırlık başlattılar. Kadınlar, cinsel şiddetle mücadele için platformlar oluşturdular. Bu konuda yasa çalışma yapılması için çabalıyor ve kampanyalar yürütüyorlar. Bu çalışmalarda da, “Cinsel Saldırı Başvuru Merkezleri”nin, bir cinsel suç kurbanının ihtiyaçlarına yönelik olarak multidisipliner yapılandırılması hedeflenmektedir.
Bu hizmetlerin yararlanıcılarından biri de kuşkusuz yargı mensuplarıdır. Yargı birimleri de, pek çok emek ve maliyetle oluşturulan bu tür yapılardan azami derecede yararlanmayı hedeflemelidir, diye düşünüyorum.
Diğer yandan, Adli Tıp Kurumu, cinsel suç olgularında beden ve ruh sağlığının değerlendirilmesi hususunda yerel olanaklardan yararlanılabileceğine işaret etmiştir. Uygulamada tam yerini bulmasa da, Kurumun yaklaşımını olumlu bulduğumu söyleyebilirim.
Ölümlü adli olaylara gelince, Adli Tıp Kurumunun oldukça nitelikli bir hizmet verdiğini biliyoruz. Ancak, merkezdeki hizmet sunumunun yerelde karşılığını bulmadığını da biliyoruz. Bununla birlikte, geçenlerde yerelde yaptığımız ve inceleme için örneklerinin Adli Tıp Kurumuna gönderildiği bir otopsi için Adli Tıp Kurumunca, “ölüm nedeninin otopsiyi yapan birimden istenmesi” şeklindeki görüşü ile birlikte inceleme sonuçlarının mahalline gönderildiğine tanık olduk. Bu da, yıllarca savunduğum, olması gereken konulardan biri idi. Dolayısıyla oldukça olumlu karşıladım. Bu yaklaşım, yerelde otopsi uygulamasına katılan kişilerin, daha sonra inceleme sonuçlarını yorumlayarak ölüm nedenini de belirleyeceğini düşünerek daha titiz çalışılmasına neden olacağı gibi eğitim açısından da anlamlıdır. Hem yargı sürecini kısaltacak hem Kurumun iş yükünü azaltacak hem de yereldeki uygulayıcıların sorumluluğunu arttıracak bir uygulamadır.
Geçtiğimiz yıl, Adli Tıp Kurumundan geçen Devlet Denetleme Kurulunun raporunda dikkat çeken hususlar, yıllardır yakındığımız ve öneriler getirdiğimiz konulara da ışık tutacak niteliktedir.
Sivil toplum gelişmekte, hak arama bilinci artmakta, nitelikli adli tıp hizmetleri talep edilmekte, taraf bilirkişiliğinden yararlanma ve alternatif rapor alma girişimleri artmaktadır.
Diğer yandan tüm bu gelişmelerle paralel olarak, yegâne bilirkişi kurumunun Adli Tıp Kurumu olmadığını bilen ve uygulamaya yansıtan hâkim, savcı ve avukatların sayısının her geçen gün artacağını tahmin etmekteyim.
Dahası vardır, ama bunlar benim bir anda görebildiğim bardağın dolu tarafı. Adli tıpla ilgili tüm kurum ve birimlerin yapılanmasında ve hizmet akışında tüm bu dinamikler göz önünde bulundurulmalıdır.
Tüm alanlarda olduğu gibi adli tıp alanında da insan hakları ve evrensel değerler çerçevesinde değişim ve gelişimden yana el verdiğimiz bir yeni yıl diliyorum.