Bu sayıda son günlerde medyada tartışılmakta olan, cinsel suç işleyenlere yönelik, kimilerince “kimyasal kastrasyon”, kimilerince “tedavi” olarak adlandırılan ilaç uygulaması üzerinde duracağım. Ancak, konuya girmeden önce şunu belirtmek isterim ki, yazdıklarımdan, cinsel suç saldırganlarının cezalandırılmasından yana olmadığım anlaşılmamalıdır.
Tartışmalar, saldırganın kullanacağı/kullanmasının sağlanacağı bir ilaçla cinsel dürtülerinin ortadan kaldırılmasının, suçun önlenmesindeki etkinliği üzerinedir. Yapılacak uygulama, bir kimyasal kastrasyon mu, yoksa tedavi midir? Tedavi midir, yoksa bir yaptırım ya da ceza mıdır? Bunun suçlulara yönelik bir yaptırım aracı olarak ele alındığını anlıyoruz. Bu yaptırım ne zaman uygulanacak? Kişiye bu yaptırımın uygulanmasına kim karar verecek? Tabii ki, kişinin suçlu olduğuna karar verildiği zaman, yani yargı süreci tamamlandığı zaman hâkim karar verecek. Tedavi, kişinin kendi rızasıyla yapılabilecek tıbbi bir işlem olduğuna göre hâkim tarafından bir yaptırıma karar verilmişse bunun adının ceza olması gerekir. Peki, cezayı kim uygulayacak? Hekim bunun neresinde olacak?
Varsayalım ki bu bir tedavidir. Kişinin rızası olmadan bu tedavi nasıl uygulanacak? Verilecek ilaç hap türünden ise istemeyen bir kişiye nasıl içirilecek? Enjektabl bir ilaç ise yine istemeyen kişiye nasıl yapılacak? Polis ya da jandarma eşliğinde kolları ve ayakları bağlanarak mı? Tedavi ise bu uygulama hasta hakları ve tıp etiği ile bağdaşmaz.
Peki, böyle bir ilaç uygulaması ile beklenen ne? Anladığım kadarıyla kişinin cinsel güdülerinin engellenmesi, ereksiyon kabiliyetinin ortadan kaldırılması. Suçun kurbanı olan çocuk ya da yetişkinin, saldırganın penisini görmediği o kadar çok taciz olayı var ki onlara burada girmek istemem. Herkes tahmin edebilir. Bu tür tacizler, kişinin canını daha az acıtmaz, geleceğini daha az karartmaz.
Konuyu, haberlere yansıyan gerekçelere göre ele alırsak;
1- Yargı süreci çok uzuyor, buna bir çözüm bulunmalıdır: Elbette yargı süreci mağdurlar için çok yıpratıcı ve uzundur ve gerçekten bir çözüm bulunmalıdır. Ancak, kişiyi yargılamadan suçlu olduğuna karar verilemeyeceğine ve suçlu olduğuna karar verilmeyen kişiye de böyle bir yaptırım ön görülemeyeceğine göre bu gerekçeye hizmet etmeyeceği aşikârdır.
2- Bu tür suçları işleyen kişiler hastadır. Bunlar tedavi edilip topluma kazandırılmalıdır: Cinsel suç nedeniyle hüküm giymiş olanlar üzerinde yapılan çalışmalar, bu kişilerin ezici çoğunluğunda psikopatolojik tanı kriterlerini dolduran bir ruhsal patoloji saptanmadığı yönündedir. Cinsel suç işleyen kişilerin sağlıklı kişiler olmadığı, normal bir kişinin böyle bir suçu işleyemeyeceği yaklaşımı, cinsel suçun normalize edilmesinden başka bir şey değildir.
3- Bu kişiler için hapis cezası caydırıcı olmuyor. Hapisten çıktıktan sonra yine aynı suçu işlemelerinin önüne geçilmelidir: Burada, rakamlarla konunun üstünde biraz daha ayrıntılı durmak istiyorum. Adalet İstatistiklerine göre 2008 yılında Türkiye genelinde “cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar nedeniyle açılan ve karara bağlanan davalardaki sanık sayısı toplamı 21.701’dir. Bunların yüzde 25’i cinsel saldırı (TCK mad. 102), yüzde 24’ü çocukların cinsel istismarı (TCK mad. 103), yüzde 6’sı reşit olmayanla cinsel ilişki (TCK mad. 104), yüzde 45’i cinsel taciz (TCK mad. 105) suçunun sanığıdır. Aynı yıl içinde, bu dört kategoride yer alan cinsel suçlar nedeniyle ceza infaz kurumuna yerleştirilen hükümlü sayısı ise 986’dır. Bu rakam, karara bağlanan dosyalardaki sanık sayısının yüzde 4,5’i ediyor. Peki, geri kalan yüzde 95’ine ne oldu? Böyle bir suça maruz kalma nedeniyle müracaat eden mağdurlar suçu uydurdular ya da iftira attılar ya da delil yetersizliğinden suç kanıtlanamadı ya da bir ceza verildiyse de bu ceza hapis cezası olmadı. Öyle ya da böyle cinsel suç saldırganı olduğu iddia edilenlerin yüzde 95’i aramızdadır. Yani, gündemde tartışılan konu cinsel suç saldırganlarının yüzde 5’i ile ilgili bir konu olup bence asıl tartışılması gereken, diğer yüzde 95’in nasıl cezalandırılacağı olmalıdır. Kaldı ki bu rakamlar, yargıya yansıyabilmiş olgulardan mahkeme aşamasına gelebilmiş olgularla ilgili rakamlardır.
Konuyla ilgili takip ettiğim haberlerden birisinde, kişi eğer bu tedaviyi kabul ederse hapisten şartlı salıverilmesine izin verilebileceği yazılıydı. Umarım yanlış anlamışımdır. Zaten yüzde 5’ini içeri atabiliyoruz. Çıkarılacak yasa, bu yüzde 5’in de salıverilmesine vesile olmasın!
Cinsel şiddetle mücadele konusunun gündeme getirilmesini, bunun için yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmasını duyarlı bir yaklaşım olarak değerlendirirken duyarlılıkla duygusallığı karıştırmamak gerektiği düşüncesindeyim. Medyadaki tartışmaların, cinsel şiddetle mücadelede çok sınırlı bir yere sahip olabilecek -o da kişinin kendi isteği halinde- kimyasal madde kullanımı ile cinsel dürtülerin ortadan kaldırılmasına odaklanmasını sadece magaziner bir yaklaşım olarak görüyorum. Konu böyle tartışılınca, yasa çalışmasındaki olası olumlu yönler de görülememektedir. Cinsel suç mutlaka mücadele edilmesi gereken bir olgu olup, konu tüm boyutlarıyla ele alınıp tartışılmalıdır. Etkin belgeleme ve soruşturmanın yanı sıra toplumdaki cinsel şiddetle ilgili ön yargıların ortadan kaldırılması dışında sihirli bir formül yoktur. Ülke çapında ve illerde, cinsel suçla nasıl mücadele edileceğinin stratejik planları oluşturulmalı, tez elden cinsel şiddet başvuru merkezleri oluşturulmalıdır.