2013’ün dünyada bilimsel tartışmaların daha da somutlaştığı, kongrelerin, bilimsel çalışmaların yoğun olarak süreceği bir yıl olacağı daha yılın başındaki gelişmelerden, programlardan anlaşılabiliyor. İnternet ve bilimsel yayınları izleyenler bunu rahatlıkla görebilirler. Peki, ülkemizde 2013 nasıl bir yıl olacak? Ticarileşen, kâr etmeyi amaçlayan yanlış performans uygulamalarıyla çalışma barışının, bilimsel ve etik yaklaşımların, nitelikli eğitimin ağır hasarlara uğradığı sağlık ve bilim alanımızda durum nasıl olacak? Bilimsel çalışmalar ve verimlilik ne durumda ve nasıl olacak?
Hocamız Prof. Dr. Altan Onat’ın çok önemli yazısında vurguladığı gibi “Türkiye bilimsel yayında geriliyor.”(1). Ülkemizde yayımlanan 54 derginin “Web of Science”e alınması ve burada yayımlanan çalışmalar sayesinde “altta yatan ciddi gerilemenin gizlenmesine” karşın durum kurtarılamıyor. Hatta gerek doçentlik sınavlarında gerekse pek çok üniversitenin atama, yükseltme ölçütlerinde yayın puanı zorunluluğu getirilmesine rağmen gerileme son derece önemli boyutta ve yayınların niteliği de tartışılmalı.
Dünya ölçeğinde başka ülkelerle rekabet etmek bir yana, en azından kendi ülke sorunlarına çözüm bulmak, vatandaşların insani gereksinimlerini ve yaşam standartlarını karşılayabilmek için bilim alanındaki sorunların çözülmesi en temel ve acil konulardan biri. Bu aralar çokça konuştuğumuz, dünyanın en yoksul ikinci ülkesi ve aynı zamanda dünyanın en zengin kıymetli maden ve petrol kaynaklarına sahip olan Nijer’in, iç savaş ve yıkım yaşayan, kısmen veya tamamen işgal altında olan, bir kısmı yanı başımızda yer alan ülkelerin durumundan hiç mi ders çıkarmıyoruz? Bu ülkelerin bu duruma nasıl düştüğünü neden sorgulamıyoruz? En azından kendi kendimize sormuyoruz; Nijer, Mali, Sudan, Somali, Irak ve benzerleri neden bu durumda? Ülkemizin kırılgan sosyal, siyasi, ekonomik ve bölgesel yapısı, toplumda ve gençlerde şiddete eğilim, adalet, liyakat, nitelik, insan hakları, eşitlik, dürüstlük gibi toplumu bir arada tutan değerler üzerinde yoğun tartışmalar ve kaygılar bizi hiç mi endişelendirmiyor?
Sağlık sistemimiz yapısal bir değişim geçiriyor. Peki, sizce 2012 nasıl bir yıl oldu? Pek çoklarına göre 2012 sağlıkta kayıp bir yıl oldu; bilimsellik ve etik yaklaşımlar yerine kârlılığa dayanan, piyasa kurallarının egemen olduğu, parası olana sağlık hizmetine geçilen, iş barışının bozulduğu ve nicelik ve yandaşlığın nitelik ve liyakatin önüne geçtiği, kamu kaynaklarının özel sektöre ve yabancılara hesapsız aktarıldığı bir yıl. Bu değişimde en büyük sıkıntıyı üniversiteler ve hastaneleri yaşıyor gibi gözüküyor. Borçları çok büyük rakamlara ulaşmış durumda ve “üniversite” felsefesine uygun bir şekilde varlıklarını sürdürebilmeleri neredeyse imkânsız. Tamamen veya iki yıl ücretsiz izine ayrılan öğretim üyelerinin, hekimlerin toplam sayısı nedir? Bu kişilerin kaçı üniversitelere dönecek, kaçı kadrolarını tamamen boşaltacak ve yerlerine kimler alınacak? Yeni yapılanma ile beraber yeni kadrolar, çalışma anlayışı, nitelik nasıl olacak?
2013’te “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın önemli bir ayağı olan, özel sektöre satılsa da satılmasa kârlılığı amaçlayan bir işletme şeklinde oluşturulup, tüm teşkilat yapısını baştan aşağı değiştirerek tartışmalı hale getiren Kamu Hastaneleri Birliği uygulamasının erken dönem sonuçları alınacak, sağlık çalışanlarına ve halka yansıması somut olarak pratikte görülecek. Bilindiği gibi kendi parasıyla ve özel statüde sağlık hizmeti alabilecek kitle ülkenin ekonomik durumu ve yapısı nedeni ile çok da fazla değildir, azınlıktadır. Kamu hastaneleri artık tamamen kârlılık anlayışına göre çalışmaya yönelirlerse, çok ciddi toplumsal tepkilerin ortaya çıkması sürpriz olmayacaktır ve “rutin olarak sağlık elemanlarına saldıran, hekim öldürebilen” bir toplumsal yapıda bu tepkilerin nereye uzanabileceğini kestirmek ve sonuçları tam olarak tahmin edebilmek kolay değildir. Yeni sistem, sağlık alanında var olan sorunları ve tartışmaları üzerindeki cılız pembe örtünün ve halüsinasyonların ortadan kalkması ile birlikte çok daha fazla tartışılacak ve çözülemeyen ve yeni yaratılan sorunlarla birlikte daha fazla eleştirilecek gibi gözüküyor. Koruyucu sağlık sistemini temel alan yaklaşım-tedavi edici sağlık sistemini temel alan yaklaşım, sosyal ve ücretsiz insan hakkı- kârlılık ve ticaret, piyasa-bilimsellik ve etik, yandaşlık-liyakat, nicelik-nitelik çatışmaları asıl şimdi ciddi anlamda pratiğe yansıyan sonuçlarıyla toplumda tartışılacak.
Ülkemiz hasta bir ülke midir? Sağlık istatistiklerini bir yana bırakalım -istatistikler nasıl yapılırsa öyle sonuç verir ve duruma göre güvenilirlikleri tartışılır. Ayrıca, istatistiki olarak bile sağlıkta Avrupa’nın en kötüsüyüz-, en azından ciddi toplumsal psikolojik sorunlarımız, sürekli gündeme gelen yiyecek-içeceklerin güvenirliliği, denetim, kronik sağlık sorunları, çevre sağlığı, iş ve işçi sağlığı sorunları yok mu?..
Sağlık alanında çelişkiler ve çatışmalar derinleşiyor ve daha da büyüyecek gibi görünüyor. Her çelişki çözümleri de içinde barındırır ve bir fırsattır da aynı zamanda. Eksikliklerin görülmesi, sonuçların doğru analizi ile birlikte toplumla iletişimde doğru dil, yaklaşım ve öneriler ile fırsatları olumlu ve toplumsal olarak değerlendirmek ve etkin ve belirleyici güce dönüştürmek mümkündür. Çıkar çatışmaları, bireysellik, iletişim dilini yanlış kullanmak doğal olarak en etkin ve belirleyici olabilecek yapıları bile dayanıksız hale getirir. Etkisiz ve aşağılanan, kullanılan bir güce dönüştürür.
Tarih boyunca ülkeler giysilerinden, yiyeceklerinden, barınaklarından, onurlarından, bütünlüklerinden bile vazgeçebilmiş ama sağlıklarından asla!
Sağlık sisteminin olmazsa olmazları sağlık çalışanları bunun farkında mı?
Saygılarımla
1. Prof. Dr. Altan Onat, Türkiye Bilimsel Yayında Geriliyor. Milliyet, 13 Ocak 2012