Son iki yazım çevre sorunları konusunda oldu. Yaşamakta olduğumuz ve önlem alınmazsa geri dönüşsüz daha da bozulacak çevre sorunları üzerine daha fazla yazmak daha fazla konuşmak daha fazla tartışmak, ama en önemlisi daha fazla YAPMAK zorundayız. Ocak ayında 22 0C’yi yaşamamıza, Ankara dâhil kar yağışını unutmamıza, yağmurların yetersizliğine, kuraklığa (ve yalnızca öylece baktığımız), çevre felaketlerine karşın ne yazık ki güzel ülkemde birkaç cılız ses, birkaç değerli bilim adamının, kişilerin ve kurumların duyulmayan çığlıkları dışında bir eylem bir “icraat” gözükmüyor. Hızla dönüşüyoruz. Neredeyse tek önlem “yağmur duasına” çıkmak.
Güzel ülkemi uçuruma doğru yuvarlayan tek sorun “çevre felaketi” değil elbette. Toz duman içinde “Nasıl bir gelecek bizi bekliyor?” sorusuna yanıt verebilmek çok kolay değil, ama en azından yakın bir süreçte iyi bir gelecek olmayacağını öngörmek mümkün. Eğitim, adalet, güvenlik, dış ilişkiler, iç barış, bilime ve niteliğe verilen değer ve ekonomik durum oldukça sorunlu ve sorunların giderek arttığı rahatlıkla izlenebiliyor.
Biz şimdilik kendi alanımıza dönelim. Kendine verilen “hapları” beğenmeyip ille de iğne isteyen, hele hele bir hastalık bulmayan doktoru cahil ilan eden bazı vatandaşların çok sayıda tetkikten, çok sayıda invaziv ve cerrahi işlemden şimdilik mutlu olması doğal, ama bilimsel, etik ve ulusal-uluslararası değerler, insan hakları açısından baktığınızda sağlık alanında ciddiyeti giderek artan sorunlar yok mu?
Hipokrat Yemini, bilindiği gibi genç hekimlerin mesleğe başlarken ettikleri yemindir. Aslına göre çağ farkı nedeni ile önemli farklılıklar olsa da, özü benzer olan yeminin simgesel önemi tüm toplum kesimlerince bilinmekte ve sıklıkla hekimler bu yeminle değerlendirilmektedir. Sonuçta söylenen sözler bir anddır bir yemindir ve namus ve şeref üzerine yapılmaktadır.
Ne deniyor bu yeminde (günümüzdeki şekliyle): “Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma, insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhinde kullanmayacağıma, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma, hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime, din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlük ve onurla yapacağıma, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.”
Günümüzde ülkemizde sağlığın ticarileştiği, performans, hastalardan alınan katılım payı, fark, katkı payı, mesai dışı farkı, öğretim üyesi farkı, öğretim üyelerinin yalnızca yüzde 50’sine özelde çalışma hakkı verilmesi, bu hekimlerin de kazandıklarının yarısını kendi kurumlarına verme zorunluluğu, yalnızca kâr etmeyi amaçlayan sağlık birimlerinin ciddi sayıda artmış olması gibi olguların sağlık alanında belirleyici duruma geldiği açıklıkla görülebilmektedir. Çok büyük ulusal ve uluslararası rantın, sıcak paranın döndüğü sağlık alanında ticari anlayışın egemen ve etkin olması durumunda bir hekim “kazandığı hak ve yetkilerini” nasıl “kötüye” kullanmayabilir? Geçim sıkıntısına düştüğünde, hekimler arası gelir farklılıkları olağanüstü arttığında, bilimsel ve etik çalışmanın anlamının olmadığını defalarca yaşadığında, büyük sıkıntılar ve baskılar altında çalıştığında nasıl dayanabilir?
Sağlık Bakanlığının Sağlık Net 2 uygulaması ile hasta ve hekim arasında paylaşılan bilgilerin, sırların (hekimliğin evrensel değerleri ve Hipokrat Yemini’ne göre ve aynı zamanda kişisel verilerin paylaşılmasını yasaklayan Türk Ceza Kanunu’nun 135. maddesine göre hasta sırlarının paylaşılamayacak olmasına karşın) toplanması ve böylece kişisel sırların herkese ve hatta ticari sağlık kurumlarına ve çesitli yollarla (bilgisayar korsanlığı gibi) kötü niyetli ellere açık hâle gelmesi, Sosyal Güvenlik Kurumunun ilçe ilçe ilaç ve hastalık verilerini bir şirkete satma kararı genç hekimlerin “mesleği dolayısıyla öğrendiği sırları korumasını” nasıl sağlayabilir?
Performans uygulaması ile pek çok hekim birbirinden hasta kapma, rakibini engelleme, kötüleme, gereksiz tetkik ve müdahalelerle puanlarını arttırma yarışına girmek zorunda bırakılmış ve bunun üstüne mesai dışı uygulamalarla, yüzde 50 öğretim üyesinin özelde çalışma ve elde edilen kârı kırışma uygulamaları eklenmiş iken genç hekimler nasıl “hocalarına ve meslektaşlarına saygı” gösterebilirler? Nasıl “din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevleri ve vicdanı arasına girmesine izin vermezler?” Mesleklerini dürüstlük ve onurla yapabilirler?
Soruyorum.