Sağlık bir ülkenin temel yapı taşlarındandır; eğitim, adalet, insan hakları ve güvenlik gibi. Bilimsel düşünce ve insancıl olmak ise kilit taşlarıdır. Temel ve kilit taşları siyaset üstü, ideolojiler üstü, partiler üstü olmak zorundadır ve akılla, bilimle, bilgiyle, etikle ve insani değerlerle oluşturulmalıdır. Temel taşları sağlam olmayan bir ülkenin varlığını, bütünlüğünü, yaşam kalitesini, iç barışını korumak mümkün olmaz. Sevgi ise bu yapıyı güzelleştirir, taçlandırır.
Belki “Sevgililer günü”ne değil, “sevgi günü”ne ve hatta sevgiler günlerine ihtiyacımız var. Şiddet, nefret, güvensizlik ve hoşgörüsüzlük sevginin yerini hızla almakta. Sağlık çalışanlarına şiddet, kadına şiddet, çocuğa şiddet, spor karşılaşmalarında şiddet, siyasette şiddet, karşıt görüşler arasında şiddet güncel, sıradan, umursanmayan bir hal aldı ve durumun giderek kötüleştiği rahatlıkla gözlenebiliyor. Nereye varılabileceğini görmek için yakın komşularımıza bir göz atmak yeterli.
Güzel ülkemde, sağlık alanında sağlıkçıların bile anlayamadığı ilginç gelişmeler oluyor. Her gelişme tartışılabilir, eleştirilebilir, eleştiriler dikkate alınabilir ya da dikkate alınmadan kararlar bildirilebilir, ama unutulmaması gereken, alınan her kararın mutlaka bir sonucunun olacağı ve eğer karar isabetli değilse sonuçların ciddi hasarlara yol açabileceğidir.
Özellikle alanımla ilgili olan bir haber dikkatimi çekti ve uzun uzun düşünmeme sebep oldu. Sağlık Bakanlığının üzerinde çalıştığı bir yönetmeliğe göre, ”Kardiyovasküler cerrahi (KVC) merkezinde yılda 250’den az anjiyo yapılamayacak. Vakaların bu rakamın altında kalması durumunda sağlık kuruluşu ilk yıl uyarılacak; ikinci yıl sayı artmazsa KVC merkezinin faaliyetine son verilecek… Aynı şekilde, yıllık 250 vaka sayısına ulaşamayan radyoterapi merkezleri de, yine ikinci yılın sonunda kapatılacak.” (1).
Konusunda uzman, aktif ve güçlü merkezlerin yaşaması ve yeterince aktif olmayan ve atıl kalan merkezlerin işlevlerine son verilmesi Avrupai ve doğru bir düşünce. Ancak, eğer kurallar ve pratik uygulamalar da Avrupai olursa. Denetimin yeterli olmadığı, tetkiklerde, ilaç kullanımında dünya rekorlarının kırıldığı, çok sayıda özel hastanenin açıldığı bir ülkede böyle bir kararın sonuçları ne olabilir? Performans sisteminin kamu hastanelerinde ortaya çıkardığı sonuçları hepimiz yakından biliyoruz; ne kadar çok hasta bakarsanız o kadar puan alırsınız, ne kadar çok tetkik, ameliyat yaparsanız o kadar çok puan ve para alırsınız.
Büyük yatırımlar yapmış, büyük paralar harcamış, ekipler oluşturmuş çok sayıda KVC merkezi var, bu merkezler ne yapacak? Sokaktan geçen herkese anjiyografi yapmak zorunda mı kalacaklar? Anjiyografi için gerekli ön semptomlar ve tetkiklerin olması engelini aşmanın son derece kolay olduğunu, her hastanın yeniden muayene edilemeyeceğini hepimiz biliyoruz. Muhtemelen yakın bir zamanda ülkenin önemli bir bölümü anjiyografik kontrolden geçmiş olacak. Komplikasyonları ve diğer olası gelişmeleri düşünmek bile istemiyorum. Bu insanlar bizim insanlarımız, bizim yakınlarımız ve bu ülke bizim ülkemiz. Ve bizler, insanların iyiliği ve sağlığı için yemin etmiş sağlık ve bilim insanlarıyız. Tüm olası komplikasyonlara ve kötü koşullara karşı çözümler bulmak da bizim görevimiz ve şartlar ne kadar güç olsa da bir şeyler yapmak zorundayız.
Kalp hastalıkları alanında Avrupa’da ve gelişmiş ülkelerde “Kalp Takımı” uygulaması ciddi olarak tartışılmakta ve pek çok merkezde uygulanmaktadır. Bir klinisyen kardiyolog, bir perkütan girişimci kardiyolog ve bir kalp cerrahı tarafından oluşturulan “kalp takımı”, özellikle kritik ve tedavi şekli tartışmalı olgular olmak üzere uygulanacak tedavi yöntemi için birlikte değerlendirme yapmakta ve ortak karar almaktadır. Yani hastanın optimal ilaç tedavisi ile perkütan girişim ile ya da cerrahi tedavi ile tedavi edileceğini ortak karar ile kalp takımı belirlemekte ve bu karar imza ile kayıt altına alınmaktadır. Ülkemizde ve dünyada bazı merkezlerde tüm hastalar için olmasa da en azından kritik hastalar için “kardiyoloji-kalp cerrahisi konseylerinde” kararlar alınması yöntemi uygulanmaktadır. Bu süreçte her hasta kendi özelinde değerlendirilmekte ve sürekli güncellenen kalp hastalıkları ve tedavisi kılavuzları da yol gösterici olmaktadır. Herkes hata yapabilir. Malcolm Gladwell’e göre: “Hata insan performansının doğal sınırlılıkları ve kompleks sistemlerin özellikleri nedeni ile kaçınılmaz bir sonuçtur” (2). Hiçbir bireysel yaklaşım ve teknoloji hataları sıfırlayamaz. Ancak hata korkusu yeni gelişmelerin ve daha iyi tedavi arayışlarının önünde bir engel olmamalıdır. Albert Einstein’ın sözleriyle: “Hiç hata yapmamış bir insan yeni hiçbir şey denememiştir.” Son derece kompleks ve yaşamsal önemi olan kalp-damar hastalıklarında hataları en aza indirmenin ve en ideal sonuç elde edebilmenin yolu bilgileri, deneyimleri paylaşmak, kılavuzlar hazırlamak ve elbette pratik hayatta uygulanabilir olabilmesi için etkili bir sistem oluşturmaktır. Konseyleri veya “kalp takımı”nın imzalı ortak kararı uygulamalarınırutin ve zorunlu hale getirmek bu yolda önemli bir çözüm yolu olacaktır.
1. Özel hastanelerin kalbini zorlayan yasa! Medimagazin 10.02.2014
2. Gladwell M. The tipping Point: how little things can make a big difference. Boston, MA: Lİttle BrownᴕCo.2000.