Artık daha sesli olarak dile getirilen sorunlarıyla, üniversitelerde yeni bir eğitim-öğretim dönemi başlıyor.
Üniversiteler ve tıp fakülteleriyle ilgili sorunları bildiren raporlar, görüşler yetkililer tarafından dikkate alınıyor mu, bilmiyorum. Sahi, tıp fakültelerinin görevleri şunlar değil miydi?
1. Mezuniyet öncesi ve mezuniyet sonrası tıp eğitimi,
2. Akademik eğitim,
3. Sağlık elemanlarına ve halka yönelik sürekli tıp eğitimi,
4. Bilimsel çalışmalar, araştırmalar, nitelikli yayınlar yapmak, projeler, yenilikler üretmek,
5. Tıp eğitiminin bir parçası olarak üçüncü basamak sağlık hizmeti vermek.
Artık yalnızca mali sorunları konuşur hâle geldik.
Peki, bu sorunları bile açıklıkla, dürüstçe, tüm gerçekleri dile getirerek konuşabiliyor muyuz? Bir hekim ister tam gün, isterse ara sıra çalışsın, yeterli araç-gereci, tıbbi malzemesi ve sağlıklı, huzurlu bir çalışma ortamı olmaksızın nasıl çalışacak? Yetersiz koşullarda, bilimsel, idari ve mali özgürlüğü olmadan kim gerçek anlamda “performans” gösterebilir? Gelişmenin en önemli kriteri üniversite ve tıp fakültesi sayılarının, öğrenci sayılarının sürekli arttırılması mıdır? Ülkemizde toplam üniversite sayısı 184, öğrenci sayısı yaklaşık 5,5 milyon, öğretim elemanı sayısı 141 bin 674. Tıp fakültesi sayısı ise 84’e ulaştı. 27 Haziran 2014 tarihinde Üniversitelerarası Kurul toplantısında açıklanan “Yükseköğretimde Kalite için” başlıklı raporda “Bugün itibarıyla akademisyenlerin özlük hakları, ister Türkiye ister dünya bağlamında kıyaslama yapılsın, son derece dezavantajlı bir durumdadır.” denmektedir.
Ülkeler için yerel öncelikler ve tercihler, üniversiteleşme oranı ve sayılar elbette önemlidir, ancak üniversitelerin kalitesini, önemini ve evrensel yerini belirleyen kriterler bunlar mıdır? Mart 2014 tarihinde açıklanan TÜİK verilerine göre ülkemizde 557 bin üniversite mezunu işsiz ve üniversite mezunlarının işsizlik oranı ülkenin genel işsizlik ortalamasının üstünde. Peki, iş bulabilenlerin eğitim gördükleri alanda çalışma oranı kaçtır?
Dünyada üniversitelerin kalite ve önemlerini değerlendirmek için çeşitli sıralama endeksleri kullanılmaktadır. Bu sıralama endekslerinde kullanılan kriterler üzerine çeşitli tartışmalar vardır. Ancak kullandığı kriterlerde akademik değerleri ön plana alan, tutarlı ve açık olan sıralama endeksleri ciddiye alınmakta, saygı görmektedir. Sıralama endekslerine baktığımızda, ilk 100 üniversite arasına ülkemizden hiçbir üniversitenin giremediği görülmektedir. En eski ve etkili sıralama endeksi olan “Academic Ranking of World University Ranking” 2014 sıralamasında ülkemizden yalnızca İstanbul Üniversitesi 400-500 sırasında girebilmiştir. Hollanda’nın bütün üniversiteleri (13), 10 üniversitesi olan Belçika’nın altı üniversitesi ilk 300 içindedir. Almanya’dan 37, İtalya’dan 19 üniversite bu listededir. “QS World University Ranking” 2014 sıralamasına ülkemizden Bilkent ve Boğaziçi Üniversiteleri 399. sırada yer alabilmiştir. Hollanda’dan yedisi ilk 100’de olmak üzere ilk 212’ye bütün üniversiteleri girmiş, Belçika’dan altı üniversite yer almıştır. Leiden Üniversitesi 2014 sıralamasında ilk 500’e ülkemizden hiçbir üniversite girememiştir. “Webometric” sıralamasında 190’ıncı sırada İstanbul Üniversitesi, 484’üncü sırada ODTÜ yer almıştır. Hollanda’dan dokuz, Belçika’dan altı üniversite ilk 350’de yer almıştır.
Bir ülkenin gelişmişlik düzeyini belirleyen ve artıran en önemli faktörlerin başında eğitim ve üniversiteler gelir. Aslında üniversiteler ve tıp fakültelerinin sorunlarının son derece açık olduğu ve herkesin görebildiği kanısındayım. Çözüm yolları da belli. Önerileri ve çağdaş dünyadaki uygulamaları doğru ve bilimsel okumak yeterli.
Kritik soru şudur: Sorunları gerçekten çözmeye niyet ve kararlılık var mı?
Eğitim ve sağlık alanında gerçekleri açıklıkla konuşmak, tüm görüşleri değerlendirerek “reel” çözüm yollarını bulmak ve uygulamak için çok mu geç kaldık?
(1) (https://yolharitasi.yok.gov.tr/docs/SonucVeOneriler.pdf).