Katıldığım uluslararası bilimsel toplantılarda ülkem, bilimsel ve teknolojik durum hakkında olumsuz “algıların” yükselmekte olduğunu görmek rahatsızlık vericiydi. Bu nedenle “algı” üzerinde durmaya karar verdim.
Algı kısaca; “nesnel dünyayı duyular yoluyla öznel bilince aktarma” şeklinde tanımlanır. Duyu organları tarafından alınan duyusal bilginin ve çevresel uyarıcıların beyin tarafından işlenip yorumlanması ve anlamlı hâle getirilmesi şeklinde tarif edilebilir. Algı ile duyum zaman zaman karıştırılabilmektedir. Algı ile duyumun farklılığı, duyumda bir yorumlama ve anlamanın söz konusu olmamasıdır.
Algı kavramının biyolojik, fizyolojik, sosyolojik, psikolojik ve felsefi yönleri vardır. Algı süreci; algılanan nesnenin veya bilginin özelliği, algı organlarının yapısı ve işleyişi, etkilenme ve yanılabilme özellikleri, daha önce yaşanılan deneyimler, kişinin psikolojisi, bilgi ve bilinç düzeyi, güdü ve ihtiyaçları, zaman, değişen çevresel ve toplumsal koşullardan doğrudan etkilenir. Algının kendi özellikleri kadar algıda fiziksel ve psikolojik yanılsamalar (illüzyon) ve sanrılar (halüsinasyon) algının niteliğinde ve beyinde işlenme sürecinde etkilidir.Gözlerin algı gecikmesi nedeni ile yanılabildiği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Bu ve benzeri algı yanılmaları yalnızca fiziksel nesne ve olayları kapsamaz, sosyal ve toplumsal ilişkileri, insan davranışlarını ve ülke görünümlerini de kapsar. Bir nesneyi farklı algılamak “illüzyon” olarak tanımlanır. Bir insan düzenli ve tutarlı olarak algı yanılması gösteriyorsa buna “halüsinasyon” denmektedir. Bu kişi hiçbir nesne ve uyarı olmadan aldığı bir hissin gerçek olduğuna inanır.
Algı, daha önce vurgulandığı gibi duyudan farklıdır. Algılama anında beyin, bireyin içinde bulunduğu durumdan beklentilerini, geçmiş yaşantılarını, diğer duyu organlarından gelen başka duyuları, yönlendirilmiş algıları, siyasi, toplumsal ve kültürel etkenleri hesaba katar. Gelen duyuları seçme, bazılarını görmeme, bazılarını kuvvetlendirme, eklentiler yapma ve beklentilere göre anlam verme bu aşamada yapılır.
Duyum ve algı kavramı ile ilgili yöntemler ticari alanda, reklamlarda, medyada, sanat ve sinemada olduğu gibi askeri alanda, politikada, gerçeklerin gizlenmesinde, “toplum mühendisliği” için toplumları yönlendirmede kullanılabilir. Algıların bu amaçla kullanılmasında “algı yönetimi” kavramı gündeme gelmektedir. “Algı yönetimi” sürecinde; algılayan bireyin ve algılanan nesnenin özellikleri ve algılama ortamı en önemli etken faktörlerdir ve bu süreç ile yapılan işlemlerde geçerlilik kazanmak, kamuoyu desteği sağlamak ve belirlenen toplumun davranış ve tutumlarını istenilen doğrultuda etkilemek amaçlanır. Bu amaç için araç olarak en fazla medya, sürekli haber döngüsü, internet, psikolojik ve sosyolojik yöntemler kullanılır.
Algılar; ne gördüğümüzü, nasıl yorumladığımızı, neye inandığımızı, nasıl davrandığımızı bize göstermekte ve aynı zamanda zihnimizde değerler yaratmakta, problemler oluşturmakta ve bu problemleri de çözmektedir. Bu kadar güçlü bir özelliğe sahip olan algılar, birçok psikolog tarafından “gerçek” olarak nitelendirilmektedir (1). Ancak algıların değişken özellikleri, ciddi yanılsamaları barındırmaları ve bilimsel yöntemlerle oluşturulup kanıtlanmış bir durum olmamaları nedeni ile doğrudan “gerçek” olarak nitelendirilmeleri doğru bir yaklaşım olarak gözükmemektedir. Algıların beyinde işlenme sürecinde en ileri ve objektif bilginin kullanımı, özgür düşünce ve bilimsel yaklaşımlarla değerlendirme yapılması algı ile gerçek arasındaki uzaklığı belirler. Örneğin; “hasta memnuniyet anketi” yalnızca bir algı çalışmasıdır ve kolaylıkla yönlendirilebilir. Elde edilen sonuçlar bilimsel ve objektif olarak değerlendirilmedikçe sağlığın niteliği, elde edilen gerçek başarı, gerçek sağlık sorunları konusunda bilgi vermez.
Gerçeklikten uzak algılar ile objektif değerlendirme yapılamaz, sorunlar çözülemez, toplumsal barış ve gelişimde, dış ilişkilerde problemler yaşanır, plan ve program belirlenemez, gelecek doğru bir şekilde oluşturulamaz. Algı yönetimi ile hayali bir dünya ve büyük başarı öyküleri oluşturulabilir, ancak bu kısa süreli olacaktır ve sorunlar çok daha büyük bir şekilde gündeme gelecektir. Ayrıca, gerçeklerden kopuk ve “yönetilen algılara” dayanan bir süreç karşıt olarak, özellikle dış ilişkilerde, yalnızca algılara dayanan değerlendirmelere yol açar ve olumsuz bir görüntü oluşturabilir ve “gerçek” gibi yansıtılan olumsuz “algının” düzeltilmesi çok güçleşir. Günümüzde bilimin ve teknolojinin ulaştığı nokta oldukça yüksektir, iletişim yolları ve bilgi paylaşımı ile bilgiye ulaşım ve gerçeğin araştırılması oldukça kolaylaşmıştır. Epicharmus (MÖ 450), şunu söylemiştir: “Akıl görür, akıl duyar. Aklın dışında kör ve sağırız.” (2)
Herkesin gerçekleri “kişisel” veya “yönlendirilmiş algılarla” değil, tüm açıklığıyla ve nesnel olarak bilimsel temelde araştırma zorunluluğu vardır. “Gerçek dünya” gerçek ve bilimsel verilerle belirlenir.
1. Johansson LRM, Xiong N. Perception Management: An Emerging Concept for Information Fusion. Information Fusion 2003;4:231-4.
2. Coren S, Ward LM, Enns JT. Sensation and Perception. Harcourt Brace College Publishers; 1993. p.747.