Bilim dünyamızda hem kendi içinde hem de uluslararası bilim alanındaki yeri ve niteliği konusunda ciddi sorunlar yaşandığı sayısal olarak gösterilebilen ve pratikte rahatlıkla gözlenebilen bir gerçek. Mali ve siyasi yaklaşımların tutsak aldığı ve nefesini kıstığı bir bilim adamının yetersiz imkânlarla ve huzursuz olarak çalışmak zorunda kaldığı bir ortamda “tam performansla” nitelikli ve verimli çalışması mümkün değil. Yapılan bilimsel yayınların da bu sorunlu ve yetersiz ortamdan etkilenmesi kaçınılmaz. Bilimi kısaca, deneysel yöntemlerle elde edilen ve pratikte doğrulanan bilgi olarak tanımlayabiliriz. Bilim, hem dünü ve bugünü anlamak hem de geleceği kurmak için gerekli. Bilim olmasaydı, herhâlde hâla ilk çağda yaşıyor olurduk.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli faktörün bilim olduğunu söylemek çok yanlış olmaz. Problemi tanımlayan, araştırmalar ve deneyler yapan, detayları da açıklayan, yeni yöntemler, yeni yaklaşımlar geliştirerek problemi çözen ve bilgisini paylaşanlara da bilim adamı denmekte. Bilgiyi paylaşma yolu yayınlar, konferanslar, eğitim ve öğretim çalışmaları gibi yollardır. Özellikle yayınların bilimsel ve etik kurallara tam olarak uygun olması, etkinlik derecesi yüksek bilimsel yayın organlarında yayımlanması, bu tip dergilerde yapılan diğer yayınlarda alıntı yapılması çalışmanın ve yayının niteliğini ve kalitesini belirler. Bilimsel araştırma, sistemli bir bilgi edinme yöntemi olarak tanımlanır. Bilimsel yaklaşım ve bilgiye ulaşma yöntemi konusunda çeşitli görüşler, “paradigmalar” vardır. Paradigma, bilim topluluğunun çalışmalarında örnek aldığı model, bilim topluluğunun paylaştığı bütün değerler ve alışkanlıklardır. Dünyayı nasıl kavradığımızı belirleyen bir model ve düşünsel çerçeve şeklinde de tanımlanabilir. Çok çeşitli paradigmalardan söz edilmektedir. Geleneksel pozitivist bilim anlayışı da bir paradigmadır. Pozitivizm yalnızca somut, denenebilir, mantıksal düşünceler üretmenin gerektiğini savunan bir akımdır. Bilimsel sorunların çözülmesi için herhangi bir dış kaynaktan değil, gözlemlerle ve deneylerle açık bir şekilde elde edilen olgusal, belirlenimci, nesnel ve tutarlı bilgilerin kullanılmasını ve cevapların gerçekler arasındaki ilişkilerle açıklanabileceğini savunur. Bu düşünceye karşı çıkanlar, bilimin yalnızca mantıksal süreçler içinde ilerlemediği, kopukluklar, sıçramalar gibi kesintiler olabildiği, yalnızca somut, doğal gerçeklerin değil kültürel gerçeklerin de var olduğu, bilimin bir insan ürünü olarak mükemmel olmayabileceği, mutlak ve tek bir doğrunun var olmadığı (Fayerabend), pozitivist ötesi bilim anlayışının da önemli olduğu (Kuhn) şeklinde eleştiriler getirmişlerdir. Bu ve benzeri eleştirilere karşın pozitivist bilimde değişimin esas olduğu, doğanın birtakım yasalarla işlediği ve bilimin amacının bu yasalara ulaşmak olduğu, güvenilir bilgi ve nesnel gerçeğin arandığı, tarafsızlığın, eleştiriye açık olmanın, yanılma olasılığının kabulünün ve doğrulanabilirlik ilkesinin bilimselliğin ve bilimsel düşüncenin temelleri olduğu, pozitivist ötesi yaklaşımların bilimsel araştırmanın hiçbir aşamasında değer yargılarından bağımsız olmadığı ve kullanılan temel bilgilerin test edilebilir, doğrulanabilir nitelikte olamayacağı, çalışanların, otoritenin, inançların, ideolojilerin, dogmaların veya toplumsal değerlerin etkisinde kalınabileceği, yanılgıya düşülebileceği eleştirisi getirilmektedir. Bu tartışmalar hâlen yapılmaktadır.
Bilimsel yöntem; yeni bilgi edinmek veya bilinen bazı bilgileri doğrulamak veya düzeltmek amacıyla, çeşitli görüngüleri araştırmak ve geçmişte kazanılmış, öğrenilmiş bilgileri tamamlamak için kullanılan yöntemlerin bütününe verilen isimdir, gözlemlenebilir, deneysel (ampirik) ve ölçülebilir kanıtların belirli bazı mantıksal prensiplerle incelenmesine dayanır (1). Bilimsel yöntem, diğer bazı bilgi edinme yöntemlerinden, bilimsel bilgi, yinelenebilir deney ve mantık temelli olmasıyla ayrılır. Bilimsel yöntemde bir sorun saptanır, o sorunla ilgili eldeki tüm veriler toplanır, hipotez oluşturulur, tahminler yapılır, kontrollü, bilimsel deneyler ve ölçmeler yapılır, gözlem ve deneyler sonucu tam tutarlılık sağlanan hipotez, yeni akıl yürütmelerin, ileri çözümlemelerin, istatistiki çalışmaların yapılabileceği, diğer bulgu ve bilgilerle tartışılabilecek bir kuram (teori) hâline gelir. Bilimsel yöntemin özünde mutlaklaştırma ve dayatma yoktur, yapılan işlemler açık seçiktir, objektiftir, otoriteden bağımsızdır, özgürdür, denetlenebilir, eleştiricidir, akla uygundur, yeni bilgiler ışığında değiştirilebilir, duyarlılığı yüksektir, önyargılardan, kişisel tercihlerden ve dogmadan uzaktır, yönlendirmelere açık değildir, olgusaldır, yansızdır. Bilimsel yöntemlerden sapıldığında insanlara ve topluma ciddi zararlar veren bilim dışı yöntemler, dogmalar, çağ dışı uygulamalar topluma dayatılabilir. Bilgisiz insanlar birer bilgeymiş gibi “kitle imha araçlarında” sık sık yer bulur, toplumu yanlış yönlendirirler. Bilgi olmadan bilge olunmaz. Bilimden ve bilimsel yöntemlerden uzaklaştıkça yanılgılara düşmek kaçınılmaz. Tarihin bize gösterdiği en önemli ders, bilimsel gerçeklerin ne kadar saklanırsa saklansın mutlaka açığa çıkacak olması ve bilim ve akıl dışı yollara başvuran toplumların ve ülkelerin çok ağır bedeller ödemiş olduğudur.
1. Isaac Newton. “Rules for the study of natural philosophy”, Philosophiae Naturalis Principia Mathematica. 3rded. University of California Press; 1999. p.794-6.