Yazılarımı izleyenler biliyorlar, bir süredir bilim, felsefe, etik, bilim etiği, ekosistem, çevre, yaşanılabilir bir dünyada sürdürülebilirlik ve gelecek üzerine yazmaya ve tartışmaya çalışıyorum. Bence dünyanın, insanların ve özellikle bilim adamlarının temel konuları ve çalışma alanları bunlar olmalı. Ancak yaşanan karanlık ve kanlı süreç karşısında bu konuları gündeme getirmek, konuşmak fazla “naif”, anlamsız ve hatta saçmalık gibi görünüyor. Artık en temel insani değerler bile yitirilmiş durumda. Israrlı bir körlükle görülmese de, görmemezlikten gelinse de “sözlerin” ve yaşamların bittiği noktaya defalarca gelmiş durumdayız ve bu sürecin nereye gittiği açıklıkla görülüyor. Görmeyenler lütfen bir saniyelik de olsa Irak’a, Suriye’ye, Libya’ya baksın.
Bilim adamları, akademisyenler, okur-yazarlar, tüm insanlarımız bu süreç karşısında ne düşünüyorlar?
Yazılarımdan da anlaşılacağı üzere dünyanın en az yarısını dolaştım; Malezya’dan Peru’ya, Kanada’dan Laos’a, Tanzanya’dan Avrupa ülkelerine… Son zamanlarda dünyanın her yerinde yazılı ve görsel medyada, haber bültenlerinde sürekli olarak ön sıralarda yer alıyoruz ve bu yer alış şekli çoğu kez, ne yazık ki çok olumsuz ve sıkıntılı bir şekilde. Merak edenler internetten, uluslararası uydu kanallarından bu acı gerçeği rahatlıkla görebilirler. Bu güzel ülke ve güzel insanlarımız bu görüntüyü hak ediyorlar mı?
Bölgemizde ve Afrika’daki her gün tanık olunan kan ve dehşet görüntülerine, yaşanan sürece bakıldığında, parçalanmış, yok olma aşamasına gelmiş büyük bir ülkenin özgür bir akıl, bilgelik, toplumsal birlik, cesaret ve doğru strateji ile kurtulması sonrası gençlere ve tüm insanlığa yönelik olarak söylenen, gelecek konusunda çok güçlü öngörüler, değerlendirmeler içeren, yüksek bilimsel ve felsefi niteliği olan bir “Söylev” hemen aklımıza geliyor:
“…
Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin!
Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir.
İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler.
Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler.
Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler.
Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!
Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!
K. ATATÜRK 20 Ekim 1927.” (1)
1. http://www.istanbul.gov.tr/?pid=394