Acaba Basmane’de kaç profesör, aydın, okuryazar can havliyle can yeleği ve uyduruk bir plastik bot arıyor ve zamanında gerekenleri yapmayıp, apaçık gerçekleri görmemezlikten gelip, hatta gizleyip oluşmasına büyük katkıda bulundukları, hoşgörülerini giderek yitiren polislerce “sürülen”, nefret edilen gözlerle vebalılarmış gibi izlenen, gönüllü çağdaş köleliğe yürüyen Almanya’ya göç kuyruklarında yer almak için her şeylerini vermeye hazırlar, tarihe kazınan insanlık dramı tablolarında yer almaya gönüllüler.
Irak, Suriye, Libya, Yemen ve diğerleri bir günde bu felaket duruma gelmediler. Ülkenin profesörleri, aydınları, okuryazarları, ekonomik ve sosyal güç sahipleri, üniversiteleri “büyük bir olasılıkla” olup bitenlerin, akıl ve bilim dışı gelişmelerin getireceği felaketlerin farkındaydılar. Bunun için derin stratejik bilgilere sahip olmanın gereği yoktu, tarihe ve yaşanılan süreçteki “gerçek” “data”lara özgür gözlerle bakabilmek ve akılla, asgari de olsa bilimsel yöntemlerle değerlendirme yapmak yeterliydi. Ama edilgenliği, güncel çıkarlar için körlüğü tercih edenler yaşanan felaketlere katlanmak ve bedelini ödemek zorundaydı ve elbette ödüyorlar.
Bilim insanının, aydının, okuryazarın görevi nedir? Çalışma alanı yalnızca laboratuvarı veya yaşadığı dört duvar mıdır? Sorumluluğu deneylerini yapmak ve sonuçları yayımlamak mıdır? Sağlık alanında, gelişmiş ülkelerde altyapının ve sınırsız imkânların desteğiyle özgür ve bilimsel çalışma ortamında gerçekleştirilen gelişmeleri yalnızca izlemekle yetinmek zorunda kalıp yutkunmak mıdır? Böyle olmadığını tarihe ve günümüz dünyasında “gelişmiş” ülkelere baktığımızda rahatlıkla görebiliyoruz. Orta Çağ karanlığının sona erdirilmesinde bilim insanları, aydınlar en önemli ve etkili etkenlerin en başında gelmektedir.
Paris’te yapılan Birleşmiş Milletler (BM) İklim Konferansı (COP21) önemli bir başarıyla sonuçlandı ve KYOTO Sözleşmesi’nin yerini alacak olan İklim Sözleşmesi 195 ülke tarafından kabul edilerek imzalandı. Bilim insanlarının son derece önemli bilimsel çalışmaları ve kanıtları ve aydınların, okuryazarların yoğun çabaları olmasaydı, insanı önemsemeyen acımasız küresel ekonomik imparatorlukların, sadece kârı düşünen vahşi kapitalizmin, uluslarası güç savaşının direnci, para, siyasal baskı ve medya yoluyla çevre mücadelesini engelleme çabaları kırılamazdı. Belki anlaşmanın içeriği çevre sorunlarının çözümü için mükemmel değil ama artık bu konuda güçlü bir irade, çaba ve yasal zemin ve tüm ülkelerin uyması gereken yazılı BM kurallarının olduğu ve yaptırımların da söz konusu olduğu bir referans sözleşme var. Neoliberal politikaların yeşil çekiciliğine kapılıp tüm insanlar için özgürlük, eşitlik, barış, adalet ve çevreye saygı ilkelerinden sapıp dağılmanın eşiğine gelen Avrupa Birliği’nin kuruluş ilkelerine dönmesi ve restorasyonu için hemen bilim insanları, aktivistler ve aydınlar harekete geçmiş durumda ve umut olduğu görülmekte. Yenilenebilir ve temiz enerji, kaynakların verimli ve adil kullanımı, sürdürülebilir ekonomi ve gelişme için önemli çabalar ve yatırımlar var. Bilimsel yaklaşımlara, akla ve bilgece değerlendirmelere önem verilen ülkelerde her tuzak peynire amok koşusu yapan fare durumuna düşülmemekte. Peynirin etrafındaki tüm tuzaklar ustaca yok edilip, kapanın mekanizması işlevsiz hâle getirildikten sonra peynir afiyetle mideye indirilmekte.
Ülkelerinin yıkılışını sessizce izleyenler ve hiç çaba harcamayanlar arasında, bilimin ve insanlığa hizmetin sınırlarının olmadığı, tanık olunan yaşantının gerçek ve sınırlı olması nedeniyle, sınırlı hayat sürecinde verimli bilimsel çalışma yapmak için gelişmiş ülkelere gitme düşüncesinde olanlar da görülmektedir. Ancak, bir bilim insanı altı aylık kursla yetişmez, aile içinden başlayarak tüm hayatı boyunca aldığı eğitim ve öğretim bilim insanının niteliğini belirler ve bu süreçlerin çok farklı olduğu bir yeni ülkede başarılı olma olasılığı oldukça sınırlıdır.
Bilim insanlarının, aydınların, okuryazarların “çıplak gerçekleri” dile getirip çözüm yolları için en üst düzeyde çaba harcamaları yerine edilgenliği, suskunluğu seçip gelişmelerin şekline göre yelken açmaları kaçınılmaz olarak Basmane’de can yeleği peşinde koşmaları sonucunu getirir ve artık uyduruk lastik botların -eğer batmazlarsa- ulaşabileceği ve yanaşabileceği sağlıklı bir liman da olmayacaktır.