Bu satırları, doğanın muhteşem güzelliklerinden biri olan ”Kuzey ışıkları”nın altından gemi ile geçtikten sonra 71°10′21″N 25°47′04 E’de Kuzey Kutbu’na yaklaşık 2 bin km mesafede bulunan Nordkap’tan yazıyorum. Hava olması gerekenden daha sıcak ve kar yağması gerekirken ara ara yağmur yağsa da güneş var. Buradaki yerlilerin söylediğine göre bahar çok erken gelmiş ve kaygılılar. Küresel ısınmanın somut bir sonucuna daha tanıklık yapmanın hüznü ve çaresizliği içimi kaplıyor. Karamsarlığımı mutlu, huzurlu, sağlıklı ve barış içinde yaşayan ”Sami”lerin sıcaklığı ve yakınlığı dağıtıyor.
Bilim, teknoloji ve iletişim çağında dünya artık çok küçüldü. İnsanlar tarafından çizilen sanal sınırlar ortadan kalktı ve küresel ısınmanın, küresel ve bölgesel ”krizlerin” siyasal ve toplumsal yıkıcı felaketlerin kötü etkileri sınır tanımıyor. İki gün önce karlar arasında yürüyen yazlık giysili kalabalık bir grup insan gördük, şoför ”Yunanistan’dan gelenler,” dedi. Rusya sınırından bisikletle geçip Norveç’e gelmişler. Türkiye hakkında birkaç laf da etti, zor da olsa nazik olmaya çalışarak.
Gerçekleri konuşmak gerekiyor artık, daha geç olmadan… Mülteci sorunu tahmin edilenlerden de çok fazla yıkıcı ve kalıcı hasarlara yol açacak gibi görünüyor, Rusya ile yaşanan uçak krizinden çok çok daha fazla. Uçak krizi genel olarak iki ülke arasında yaşanan bir sorun olarak görülüyordu ve iki ülke hakkındaki algılar nedeni ile de memnuniyetle izleniyordu. Ancak mülteci sorunu, Avrupa’da ve hatta dünyanın önemli bir kısmında yaşayan insanlar tarafından yaşanan terör olaylarının üstüne gelen, şantaj konusu olan, insani değerleri altüst eden ve insan hayatı üzerine çirkin bir pazarlık yapılan bir iğrençlik olarak görülmekte ve bu algı kalıcı hâle gelmeye başlamaktadır. Ayrıca bu sorunun -kendilerince, ağır bedeller ödendikten sonra kanlı geçmişleriyle yüzleşerek- başlangıçta ekonomik gerekçelerle olsa da asıl olarak insan hakları , hukukun üstünlüğü, adalet, özgürlük, eşitlik ve bilim temelinde oluşturdukları Avrupa Birliği’ni temellerinden sarstığını ve yıkıcı bir sorun hâline geldiğini görüyorlar. Bunun nedeni olarak, neredeyse tüm yazılı ve görsel medya, sosyal iletişim araçları, sosyal ve siyasal kurumlar, etkili sivil toplum örgütleri bir ülkeyi işaret ediyorlar. Ve ne yazıkki bu görüşü dünyanın büyük bir kısmı paylaşıyor. Elbette bu eleştirileri dikkate almayabilirsiniz, söylenenleri düşmanca bulabilirsiniz, ancak küçülen dünyada tüm dünyayı karşınıza alarak, haklılığınızı anlatabilecek kimseyi bulamadan ve sıradan insanların yüreğindeki ve beynindeki olumsuz algıyı derinleştirerek sürdürebilir olmanız mümkün değildir. Bu trendin bu şekilde sürmesi hâlinde Avrupa’ya değil vizesiz, vize alabilerek bile girmenin yakında çok çok zor olacağının tanıklığını yapmak gerçekten çok üzüntü verici. Suriye’nin yerine yeni sorun ülke konumuna doğru evrilmek bu tanıklığı güçlendiriyor ve bilimsel temelleri de sağlıyor.
Günümüzde iyice küçülen dünyada bilim pek çok bilinmezi, karanlığı aydınlattı, sorunlara çözümler buldu ve yeni sorunlar da yarattı. Bilgelik, bilimin ve bilginin insanın, tüm canlıların, doğanın ve ekosistemin yararına ”doğru” kullanılması, ”akıllı” olunması, sorunlara bilimsel, mantıklı, uygulanabilir ve ”etik” çözümler bulunması demektir. Bilim, bilgi, siyaset, ekonomi, üst yapı ve alt yapı kurumları tek başlarına sağlıklı, güvenli, sürdürülebilir bir bugün ve gelecek inşa edemez. Ancak bilgelikle bu başarılabilir.
İnsan hayatıyla doğrudan ilgili, bir yerde insanın ölümüyle yaşamı arasında karar verici noktada bulunan biz hekimler ne kadar bilgece davranabiliyoruz?