Hayır, hayır. ‘Atalet’ dedim, ATALET!
Gerçi adaletin olmadığı yerde ataletin geliştiğini, ataletin olduğu yerde ise adaletsizliğin hüküm sürdüğünü herkes bilir. “Adaletsizlik-atalet-adaletsizlik” sarmalına kapıldıysa vay ki vay o toplumun haline…
Mümin Sekman’ın yıllardır vurguladığı gibi toplumumuzun en önemli sorunlarından biri (belki de en önemlisi) atalettir. Mümin Sekman, fizik biliminde “eylemsizlik hali” olarak tanımlanan ataletin kişisel gelişim terminolojisinde “amaca yönelik eyleme geçmeme” olarak tanımlandığını vurgular*. Ne yazık ki toplumun en devingen kesimi olması gereken üniversiteler için de geçerlidir bu durum. Adaletsizliklere mağdurlar dışında kimse ses çıkarmaz, hatta yönetici için bir hakmış gibi algılanır. Kamu vicdanı rahatsız olmadığı ve hesap sormadığı için de her dönemdeki yöneticiler rahat eder.
Görevlerini mevzuat tarafından belirlenen kurallar içinde yerine getirmeyen devlet memurları için yine mevzuatta soruşturma ve cezalandırma sürecinin nasıl işleyeceği belirlenmiş olmasına karşın bu süreç üniversitelerde gereğince yürütülmemektedir. Gereksiz yere soruşturmalar açılmakta, soruşturmalar yıllarca tamamlanmamakta, yapılan itirazlar zamanında sonuçlandırılmamaktadır. Ancak karşıt gruptan bir rektör atanırsa soruşturmalar açılmakta, fakat bu sefer de kantarın topu kaçırılmakta yeni adaletsizlikler ortaya çıkmaktadır. İşin asıl üzücü yanı ilgili mevzuatın yeterli olmasına karşın disiplin soruşturmalarının gerektiği gibi yürütülmüyor olmasıdır. Örneğin; mevzuat disiplin soruşturmalarının ilke olarak iki ay içinde sonuçlandırılmasını hükme bağlamıştır. Fakat çok az sayıdaki soruşturmada bu kurala uyulmakta, keyfi uzatmalara gidilmektedir. Hatta bazen yöneticiler soruşturmayı yıllarca bitirtmemekte, soruşturmanın bilerek zaman aşımına uğramasını sağlamaktadır. Bu uygulama ile yönetici bir taşla iki kuş vurmakta, hem soruşturmayı bir tehdit unsuru olarak kullanmakta hem de soruşturulanın (gerekirse mahkemelerde) kendini savunma hakkını engellemektedir. Mevzuata bakarsanız mağdur durumunda olanın kendisine hukuksuz davrananlara karşı disiplin ve ceza soruşturması açılmasını talep etme hakkı bulunmasına karşın yapabileceği hiçbir şey yoktur. Tüm bireyleri ve kurumları saran atalet her şeyi engeller. Kısır döngü gün be gün büyür ve kemikleşir; atalet adaletsizliği, adaletsizlik ataleti besler.
Üniversitelerdeki adalet(sizlikler) disiplin suçu oluşturan konularla sınırlı değildir. Adaletli davranıldığında rektörün onaylamayacağı bir işlem yapması gerektiğini düşünen yöneticiler adaletli davranmayı kahramanlık olarak görürler. En şaşırtıcı olan da yöneticinin davranışını açık açık herkesin içinde olağan bir durummuş gibi ifade etmesidir. Hiçbir rahatsızlık duymadan böyle söyleyebilmesi kimsenin bir şey demeyeceğini hatta haklı bile bulunabileceğini düşünmesinden kaynaklanır. Kötü yönetim nedeniyle “döner sermaye” gelirinin düşmesi ya da “döner sermaye”nin batması olgunlukla karşılanır. Kimse neden bu hale düşüldüğünün hesabını sormaz. Suç ya başkalarınındır ya da hepimizindir. Çıkış yolunun nasıl bulunacağı konusunda da bir çaba harcanmaz. Öğretim üyelerinin bazılarının yaptıkları muayene ya da ameliyat karşılığında elden para ya da altın almaları, bu tür özel hastaları için hastane olanaklarını öncelikli ve ayrıcalıklı kullanmaları kimseyi rahatsız etmez. Kurumsallaşma kimsenin umurunda olmaz. Kurumsal bağlılık ve aidiyet duygusunun giderek yok olmasını kimse önemsemez. Mesleki yaşamını bütünüyle değiştirecek uygulamaların yürürlüğe girecek olması bile onları harekete geçirmez. Bütün öğretim üyeleri susar ve bekler, bekler, bekler…
Haklısınız, şimdi ben de şaşırdım; ben atalet mi dedim, adalet mi?
*www.müminsekman.com